Korona yüzünden evlere kapandığımız şu günlerde uyuşturucu ve suçla anılan Antalya’nın Zeytinköy bölgesinde yaşayan bir vatandaştan telefon geldi. Uyuşturucu ticaretinin sokağa çıkma yasaklarının olduğu dönemde bile devam ettiğini ileri süren bu arkadaş, yaşanan sorunun çözümü için yapılması gerekenleritek tek anlattı. O anlattıkça benim de gözlerimin önünden madde bağımlılarıyla yıllar önce yaptığım röportajlar, dinlediğim hayat hikayeleri ve yaşanan trajediler geçti.

2011 yılının mayıs ayıydı..Antalya’nın hatta dünyanın dört bir yanından gelenler Zeytinköy’e gidip uyuşturucu temin ediyor, sonra da çevredeki parklarda, bahçelerde hatta cami avlularında kullanıyorlardı. Hiç kimse bu bağımlılara “Kimsin necisin? Uyuşturucuyu nereden temin ettin?”diye sormuyordu.

Ergenlik çağına yeni adım atmış olan erkek çocukları kavşaklarda dileniyorlardı. Kimisi de uyuşturucuya para yetiştirebilmek için hırsızlık yapıyordu. Hatta boş evlere girip, evlerin elektrik tesisatlarındaki kabloları, muslukları çalanlar oluyordu. Hatta yollardaki logar kapaklarını, tabelaları çalıp hurdacılara satıp parasıyla uyuşturucu alanlar oluyorlardı. Bu yüzden camilerin musluklarına bile çalınmaması için kelepçe takılmaya başlanmıştı. Uyuşturucu bağımlısı olan küçücük kızlar cinsel istismara uğruyorlardı. Hatta öldürülüyorlardı.

Kan dondurucu, tüyler ürpertici, öyle bir kara düzen..

Yaşanan bu olaylarla ilgili, yazdığım haberler o dönemde Akşam gazetesinde manşetlerden yayınlanmıştı.

Haberlerin yayınlanmasından sonra biraz da Ankara’nın talimatıylaZeytinköy’le ilgili toplantı üstüne toplantılar yapılmıştı. Proje üstüne projeler hazırlanmıştı.O haberlerden sonra bölgede uyuşturucu ticaretinin önünü kesmek için operasyonlara da ağırlık verilmişti.

Ama arı kovanına çomak sokmamdan rahatsız olanlar da vardı elbette.

Hatta bana uyuşturucu temininin çok kolay olduğunu anlatan madde bağımlılarından bazıları, yaptığım haberler yayınlandıktan sonra birileri tarafından teker teker sorguya çekildiklerini söylemişlerdi.

Şimdi ise telefon açan arkadaş korona yüzünden evlere kapandığımız şu günlerde bile zehir ticaretinin devam ettiğini söylüyordu.

Oysa Zeytinköy geçmişte böyle bir yer değildi. Önce Zeytinköy bu bataklığa nasıl dönüştü. Ona bakmak lazım.

Geçmişte Antalya’nın diğer bölgelerinde olduğu gibi yöre halkı tarım ve hayvancılıkla uğraşıyordu. Bazıları, düğünlerde müzisyenlik yapıyor, bazıları da at arabacılığı ve faytonculukla geçiniyordu. Zamanla bu işler kaybolmuştu. Bu yüzden mesleklerini yapamaz hale gelmişlerdi.

Geçmişte eğitim gördükleri ortaokul ve lise ise 12 eylül darbesinden sonra sınavla öğrenci alan Anadolulisesi yapıldığı için buraya da kayıt olamıyorlardı. Uzaktaki okullara ise gidecek güçleri de imkanları da yoktu birçoğunun. En yakınlarındaki okul İmam hatipti. Ama onların çoğu Alevi idi. Nitekim kendilerini Abdal olarak tanımlıyorlardı birçoğu.

Zeytinköy’deki arazilerinin büyük bir çoğunluğu ise yöre halkının kendilerinin tapulu malıydı. Yani hazine arazilerinin işgal edilmesiyle oluşan bir yer de değildi Zeytinköy. Ama bölgenin imar planı yapılırken bazı parseller hazine ve vakıf arazileriyle hisselendirilmişti. Bu yüzden imar planı sorunlu idi. Mülkiyetleri davalık olmuştu. Üstelik bazı parsellerin kimle davalık olduğu bile bilinmiyordu. Çünkü bazı parsellerin dosyalar bile kayıptı.

Okula gidemeyen, mülkiyet sorunları çözümlenmeyen, iş imkanlarını kaybeden insanlar uyuşturucu tacirlerinin kucağına itilmişti adeta. Sanki gizli bir el Zeytinköy’ün gelişmesini önlemek ve suç yuvası haline dönüşmesini sağlamak için ortam hazırlanmış gibiydi.

Bu sorunları aşmak için dönemin belediye başkanı Süleyman Evcilmen’in, mülki idare amirlerinin ne kadar çalıştığını bilirim. Fakatsorunlu yerlerdeki imar planlarını sorunsuz hale getirmek yapılan imar planı değişiklikleri bile davalık olmuştu.

Yıllarca devam eden bu davalar yüzünden ne yollar açılabiliyor, ne bölgede düzenli inşaatlar yapılabiliyor, ne de araziler alınıp satılabiliyordu. O dönemde yapılan haberlerin de etkisiyle imarla ilgili sorunların büyük bir bölümü aşıldı.

Bugün her ne kadar davalık, hisseli, dosyası kayıp, pürüzlü, şerhli parseller mevcudiyetini koruyor olsa da artık bölgenin kesinleşmiş bir imar planı var.

Ama gelin görün ki korona salgını ile mücadele kapsamında sokağa çıkma yasaklarının olduğu şu günlerde bile uyuşturucu sorunu devam ediyormuş.

Geçen hafta beniuyuşturucu ticareti ve suçla anılan Zeytinköy bölgesinden bir vatandaş telefonlaaradığında bunları anlattı. “Abi sen bölgeyi yakından bilen birisin. Uyuşturucu tacirleri Korona salgınıfilan dinlemiyorlar. Sanki sokağa çıkma yasağı sanki bizim mahallede yok. Madde ticareti de, uyuşturucu parası için kendilerini pazarlayan kız çocukları da korona yasaklarının olduğu günlerde bile devam ediyor” diye devam etti.

Telefonla uzun uzun konuştuk. “Polis yok mu” dedim. “Polis var ama, sokak başlarında uyuşturucu satıcılarının adamları var. Polis sokağa girdiğinde anında haber veriyorlar. Arama izni olmadan evlerde arama da yapılamıyor. Zaten bölgedeki imar yollarının tamamı da açılmış değil. Gecekondular da duruyor.

Özel mülkiyet olduğu için yıkılamıyor. Yollar açılamıyor. Hatta bu gecekonduların bazılarını kiralayan torbacılar buraları uyuşturucu ticaretinde kullanıyor. Bu nedenle asayiş sağlanamıyor.

Havadan helikopter dolaşıp, dolaşıp gidiyor. Sokağa çıkma yasağı olduğu zamanlarda polis sokağa girdiğinde sokakta olanlar duvardan atlayıp başka yere geçiyor. Öyle bir manzarayla karşı karşıyayız” dedi.

“Uyuşturucu kullanan bağımlılara polis müdahale etmiyor mu” diye sorduğumda, ise “Şimdi uyuşturucu satışı yapılan gecekondularda aynı zamanda uyuşturucu da kullandırıyorlarmış. Ayrıca bir de bakıldığında görünmeyen sentetik bir uyuşturucu çıkmış. Sıvı haldeki uyuşturucuyu kağıdın üzerine püskürtüyorlarmış. Bu uyuşturucu püskürtülen kağıdı satıyorlarmış. Bunun dumanını çekiyorlarmış.Bu uyuşturucu Korona gibi. Bakıldığında görünmeyen bir düşmanla karşı karşıyayız. Tehlike çok büyük. Acilen çözüm gerekiyor” dedi.

Bu sorunun ortadan kalkması için ne yapılması gerektiğini sorunca anlattıklarının havada kalmaması için bir yazı kaleme alıp Whatshapp üzerinden gönderdi. Bu arkadaş yaklaşık 20 yıldır Zeytinköy’un uyuşturucu ve suçla mücadele ettiğine dikkat çektiği yazısında bakın ne diyor

“Zeytinköy’de dürüst suça bulaşmayan insanların yaşamı gün geçtikçe daha da zorlaşıyor.

Çünkü uyuşturucufuhuş gibi birçok suç unsuru geçim kaynağı haline geldi. Heryerden değişik suça meyilli insanlar gelip buraya yerleşmeye başladı.

Bu bölgenin yerli halkıise bu tür insanların yaptıkları yasa dışı olaylardan dolayı göçe zorlandı. Mahalleyi terk etmeye başladılar. Bu son yüzyılın vebası.

Bunun sıkıntısını da bizler çekiyoruz.Çünkü ‘Zeytinköylüyüz’ diyemiyoruz. Çünkü bize burada işlenen suçlardan dolayı iyi gözle bakmıyorlar.

Asimile olmak zorunda kalıyoruz. Kimliğimizi gizlemek zorunda kalıyoruz. Toplum nezdinde ‘Barbar Ateist, hırsız, çingene’ gibi tabirlerle anılıyoruz.

Uyuşturucu meselesi Türkiye’nin meselesi. Fakat Zeytinköy ismi ön planda. Çünkü kötü emelli insanlar buradaki zayıf, çaresiz kalan kişileri etkileyebiliyorlar.

Gençlerimize uyuşturucu baronlarının torbacılığını yaptırıyorlar. Bu çarkın bir dişlisi yapıyorlar. Bataklığa saplanıyorlar. Kimi cezaevine düşüyor. Kimisinin yuvası dağılıyor. Kiminin çocukları yetim kalıyor. Madde bağımlısı yapıp köle gibi 1- 2 gram uyuşturucu karşılığı hizmet ettiriyorlar.Her ay birkaç kişi buralarda ölüyor.

Zeytinköy’ün bu sorunlardan çıkabilmesi içinçocukların iyi eğitim alabileceği, gençlerin iş bulabileceği bir ortamın hazırlanması gerekiyor. Gençlerimiz, çocuklarımız çok büyük tehlike altında. Bu sorunu aşabilmek için hep birlikte bu mücadeleyi vermemiz lazım. Özelikle Muratpaşa Belediye Başkanı Sayın Ümit Uysal başkanımızdan ricamızdır.

Sosyal donatı alanlarının yapılabilmesi için kamulaştırmaların yapılmasını, yolların açılmasını kamu kurumlarına ayrılan yerlerin ilgili kurumlara devrinin yapılıp eksikliklerin giderilmesini bekliyoruz. Alt yapı eksiklikleri giderildiği takdirde müteahhitler de bölgede inşaatlara başlayıp imarlı bir şehir ortaya çıkacaktır. Ancak o zaman Zeytinköy’ü kurtarabiliriz.

Antalya’mızın değerli bileşenleri Sayın valimiz, sayın ilçe kaymakamımız, Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Muhittin Böcek ve sivil toplum kuruluşlarının değerli yöneticilerinin desteğiyle Antalya halkının destekleriyle bunu başarabiliriz.”

Bu yazıyı okuduktan sonra aracıma atlayıp Zeytinköy’ü şöyle bir turladım. Oradaki bir oto yıkamacısında aracımı yıkattım. Araç yıkanırken sık sık motosikletli polislerin sokaklarda dolaştığını gördüm. Kimlik sorgusu yaptıklarını gördüm. Fakat kimlik sorgusu yapmakla, helikopterle havadan dolaşmakla sorun çözülmüyor. Nitekim yol kenarlarında müşteri bekleyen uyuşturucudan dolayı zayıflamış, sel sefil duruma düşmüş kızları da, bacakları uyuşturucu iğnelerinden iltihaplanmış kangren olmuş gençleri de gördüm.

Bunları gördükçe “ Bu kara düzen daha ne kadar devam edecek? Antalya’nın içinde avuç içi kadar olan bu bataklığı temizleyecek bir baba yiğit yok mu” diye kendi kendime sormadan edemedim.