Sevr Antlaşması'nı Türklere kabul ettirmek isteyen İngilizlere karşın TBMM Hükümeti Misak-ı Milli'den ödün vermek niyetinde değildi. Sakarya yenilgisinden sonra savunmaya geçmek zorunda kalan Yunan ordusu, Eskişehir-Afyonkarahisar hattına geri çekilirken, Türk Genel Kurmayı, Yunanlılar toparlanmadan taarruza geçmeyi planlıyordu.
14-15 Eylül 1921 tarihinden seferberlik ilan edilerek, 1899, 1900,1901 doğumlular silah altına alınmış, ordunun asker eksiği tamamlanmıştı. Türk kuvvetlerinin araç ve malzeme eksikleri de çeşitli kaynaklardan tamamlanmaya çalışılmış, başta İstanbul'daki silah depolarından kaçırılan silahlar, İnebolu üzerinden Anadolu'ya nakledilmişti. Eksikler de Ruslardan, İtalyanlardan ve Fransızlardan satın alınarak tamamlanmıştı. Mustafa Kemal Paşa, artık taarruza geçmeyi planlıyordu. 15 Ağustos’a kadar hazırlıkların tamamlanması kararlaştırılmıştı.
TBMM’nin diplomatik girişimlerine rağmen İngiltere'nin barış yolunu tamamen kapatması nedeniyle taarruz kararı kaçınılmaz olmuştu. 26 Ağustos’ta Türk topçusunun başlattığı taarruzda Türk ordusu, Yunan kuvvetlerinin büyük bölümünü yok etmiş, kaçabilenler de 1 Eylül 1922 günü Atatürk'ün verdiği "Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri!" emriyle, 9 Eylül’de İzmir'de denize dökülmüş, 18 Eylül’e kadar da Batı Anadolu Yunan işgalinden tamamen temizlenmişti. Bedeli 13.476 şehit ve gaziydi. Düşman kayıpları ise yaklaşık 73.000 idi.
Türk Kurtuluş efsanesi rakamlarla açıklanacak bir olgu değil, akıl almaz bir destandır. Bize bir ülke armağan edilmiş ve aynı zamanda bedeli çok ağır olan bu mirasla sonraki nesillere çok büyük bir sorumluluk yüklenmiştir. Bugün bu topraklarda bağımsızca yaşayan yurttaşların tümü her ne yapıyorlarsa en iyisini yapmaya ve kutsal mirası korumaya çalışmalıdırlar ki güçlü olalım ve başka bedeller ödemeyelim. Dünya görüşlerimiz farklı olabilse de tartışmasız ortak değerimiz önce vatandır. Çünkü vatan yok olduğunda içindeki diğer tüm değerler de yok olacaktır.
Küratörlüğünü ve tasarımını yaptığım ve Dokumapark Anadolu Şehitler Müzesi’nin duvarında da asılı olan bu şiirle, kalemim yettikçe duygularımı anlatmaya çalıştım:
Yıl 1922'ydi ve Ağustosun otuzu.
Beş gün beş gecedir,
namludaki mermiydi asker.
Beş gün beş gecedir ölümle kapı komşuydu Anadolu.
Ağustosun otuzuydu.
Bir diriliş destanı yazılıyordu,
Afyon’dan Dumlupınar’a.
Büyük, çok büyük bir zaferdi,
yokluklar içinde tarihe yazılan.
En helalinden Başkomutan olmuştu Mustafa Kemal.
Ergenekon’da halkına yol gösteren kurt gibi
bakıyordu gözleri.
Sanki başka bir Demirdağ eritilmişti Dumlupınar’da.
Ve Türk Halkı,
Alpaslan’ın yanında neyse,
neyse Malazgirt’te, Dandanakan’da,
ve neyse İstanbul surları önlerinde, Çanakkale’de
aynı çılgın yüreklerdi.
Onbinlerce şehitle bedel,
geri almıştı paramparça ülkesini.
Şimdi bayrak bayrak kutlama,
yurdu kırmızıya boyama vaktidir.
Bu bayram olmasa, olmayacaktı hiçbir bayram.
Şimdi dalga dalga kutlama zamanıdır.
Ve şimdi, bu kutsal mirası,
Çalışarak hak etmek lazımdır,
sonsuz şükrandualarıyla.
Ağustos’un otuzudur.