Geçenlerde whatsapp grubundan yapılan bir davet üzerine bir iş kadını arkadaşımızın mağazasında kahvaltıya katıldım. İşadamı ağırlıklı, akademisyen, hukukçu ve TSK emeklilerinden isimlerin olduğu kahvaltıda pandeminin ekonomiye ve sosyal hayatımıza olan etkileri hakkında görüş alışverişinde bulunuldu.
20 kadar kişiydik.
Sosyal mesafe kurallarına dikkat edilerek gerçekleştirilen o kahvaltıda bu virüsün aşısını bulmak için yapılan çalışmalar da konuşuldu.
Bir arkadaşımız ise aşısı bulunabilen hastalıklar hakkında kendisine gönderilen bir bilgiyi paylaştı. Dedi ki; “Kuduz 4 yılda, kızamıkçık 7 yılda, grip 14 yılda, çocuk felci 20 yılda, tüberkiloz 63 yılda, tetanoz 40 yılda, kolera 30 yılda, suçiçeği 34 yılda, tifo 58 yılda ve menenjit 68 yılda aşısı bulunabilen hastalıklarmış. Buna karşılık 1976’da ortaya çıkan Ebola,1981’de ortaya çıkan Aids, 2003’te ortaya çıkan Sars, 2013’te ortaya çıkan Mers ile 2019’da ortaya çıkan Covid-19’un halen aşısı bulunabilmiş değil.”
İnşallah aşısı bulunur.
Ya bulunmaz ise;
Ekonomimizbunu nasıl kaldıracak?
Yaşantımızı nasıl idame ettireceğiz?
Bundan sonra neler olacak?
Yanıtını bulamadığımız ve bilemediğimiz sorular…
Haliyle belirsizlik.
Önümüzü görememe.
İşte bunlar korkutuyor.
O kahvaltıda pandemisürecinde izlenen politikaları destekleyenler de oldu. Eleştirenler de. Hükümeti başarılı bulanlar da oldu. Açıklanan önlem ve destek paketlerini yetersiz bulanlar da oldu.
Pandemi sırasında başlarına gelenleri anlatan bir işadamımız sokağa çıkma kısıtlamalarının olduğu dönemde fırına yürüyerek ekmek almaya giden oğlunun polise yakalanıp kimliği olmadığı gerekçesiyle gözaltına alınıp götürüldüğünü söyledi. İki işadamımız ise 65 yaş üstünde olan annelerinin karşılaştıkları sıkıntıları dile getirdi. 65 yaş üstündeki bir işadamımız ise aradığı vefa destek hattından sorununa çare bulamadığını vefanın vefasız çıktığını söyledi.Sonra ki konuşmalarda ise ekonomi ağırlık kazandı.
Bir işadamı da dedi ki; “İlk vakanın görüldüğü tarihten bu yana iş hayatı sıkıntılarla karşılaştı. Yasaklarla birlikte bir anda her şey durdu. Herkes taleplerini geri çekti. Borçlar, çekler, senetler ertelenmedi. Ertelendiyse bile faiziyle ertelendi. Ertelenen SGK’lar, vergiler nasıl ödenecek? Ekonomik göstergeler hiç iyi değil. İnşallah daha kötü olmaz. Belirsizlik var. Teorilere ters işler oluyor.“
Sonra da bu işadamımız konuşmasını “Allah sonumuzu hayır etsin” diyerek tamamladı.
Bir diğer işadamımız ise hükümetin pandemi kriziyle mücadelede çok başarılı olduğunu iddia etti. Dedi ki; “Arkadaşlar bu mesele Türkiye’ye özgü bir mesele değil. Tüm dünya pandemiye hazırlıksız yakalandı. Ama bu şartlarda hükümet de çok iyi gidiyor. Olmayan paraları harcıyor. Bu şapkadan çıkartılmış tavşan. Bence İnanılmaz bir başarı söz konusu. Bu kadar kötü şartlar içinde bunu götürebilmek büyük bir başarıdır. Tebrik etmemek mümkün değil."
Ama bu arkadaşımız kaygılarını da belirtmeden edemedi. Şöyle devam etti: “Tünelde bir ışık göründüğünden bahsediliyor .Ama tünelin ucundaki ışık çıkış ışığı mı? Yoksa üzerimize gelen trenin ışığı mı? Tren ışığı ise bu tren üzerimize mi geliyor? Bu tren bize çarptığında ne olacak? Bunun farkına varmalıyız. Benim sırtımda yumurta küfesi var. Yani 100 tane çalışanım var. Benim bu arkadaşları ayakta tutmam lazım. Konu benim değil ülkenin konusu.”
Evet iş dünyasının sırtında yumurta küfesi var.
Bir taraftan çocukları gibi büyüttükleri şirketleri, diğer taraftan çalışanları.
Hem küfeyi hem de yumurtaları taşırken kırılmasından endişe ediyorlar.
Sıkıntılı ve zorlu bir süreç.
Sürekli şapkadan tavşan çıkarmaya çalışıyoruz.
Ya çıkaramaz isek. Bunlar karamsarlığa yol açıyor...
Ama karamsar olup kabuğumuza mı çekileceğiz.
Yoksa yılmayıp mücadele mi edeceğiz.
Elbette mücadele edeceğiz.
Çünkü sorunlar, krizler aynı zamanda büyük fırsatları da içerir.
Bu pandemiyi de elbet aşacağız.
Pes etmek yok.