Oturmuşsunuz, çayı demlemişsiniz, evde en sevdiğiniz bir dizi başlamış, yanına biraz çerez, sıcacık, "Oh mis, başka ne isteyebilirim ki?" diye tam düşünürken telefonunuza bir mesaj gelir.
Bir aile ev sahibi tarafından kirayı ödemediği için dışarı atılmış. Üstelik iki çocuğu ile birlikte.
Hadi sen gel o güzelim tavşankanı çayı hüpürdeterek o güzelim dizinin karşısında bir yudum al da göreyim.
"Gelen o haberden sonra, ya bir bardak çay içsem ne olur?" diyorum. Sonra, "Aman dünyayı ben mi kurtaracağım" diye kendimi sorguluyorum?
Sonra tuzlu bir çekirdek kesmiyor hızımı, bir anda kalakalıyorum. O demli çay sana melun melun bakıyor. Kalbin aklının önüne geçer böyle zamanlarda, işte vicdan böyle bir şeydir.
Merhamet onun öz kardeşidir. Merhametli insanların vicdanların buluştuğu Antalya Yardımlaşma Platformu adı altında karınca kadarınca bir ele uzanabiliyoruz.
Bu çok güzel şey. Gönüllü katılımcılarımız ile bir eve gıda kolisi vermek güzel.
Burs verilmesine yardımcı olmak güzel, güzel olan aslında birlik olabilmekte. Bir de bakıyorsunuz bir zamanlar yardım ettiğimiz kişiler hayata tutunmuşlar bizle birlikte gönüllülük üzerine çalışıyorlar.
Keşke yardım eli uzatacak bir el bulamasak, keşke sıcak bir yuva hiç kimseden esirgenmese, ama olmuyor. Bizler İsveç, Norveç, Finlandiya değiliz biliyorum ama bizi biz yapan değerlerin varlığı umudumuzun korunmasına vesile oluyor.
Her şey aslında gönülde, gönül başka türlü güzel bir şey, bütün duyguların ötesinde yeni bir dünya kurabilmek için belki de en olması gereken şey.
Antalya bu anlamda çok şanslı bir yer, muhakkak ki ihtiyacı olana az ya da çok bir katkı sunabiliyor. Sadece deniz, kum, eğlence değil vicdanlı insanların kenti Antalya.
Vicdanlarımızı törpülemeden yettiği kadar yardım edecek güzel yürekli insanların varlığı insana huzur veriyor.
Bir paylaşımımız bir bakıyorsunuz binlere ulaşmış.
"Demet sen nesin ya?" kendime bu soruyu soruyorum. Sonra "ben bir hiçim" diyorum.
Sen de bir hiçsin. Hiçlik dünyasında zemheri kışta bir ateş olup sıcak bir yuvayı ısıtırsak ateş oluruz. Açlıktan yorgun düşmüş bebeğin kursağına girersek süt oluruz.
Annenin sırtını sararsak battaniye oluruz. Bunlar olmasa bir hiç oluruz. Hiç, koca bir hiç...