Antalya, tarihi ve kültürel zenginlikleriyle öne çıkan bir şehir. Bu zenginliğin bir parçası da şehirdeki birçok türbe. Türbeler, geçmişte yaşamış önemli kişilerin veya evliyaların mezarları üzerine inşa edilen yapılar olup, hem dini hem de kültürel bir öneme sahiptirler.
Antalya'da ziyaret edebileceğiniz bazı önemli türbeler
- Akşebe Sultan Türbesi
- Nigar Hatun Türbesi
- Yaren Dede Türbesi
- Zincirkıran Türbesi
- Pirce Alaaddin Türbesi
- Köklem Dede Evliyası
- Mahmut Şeydi Evliyası
- Hıdılellez Dede
- Akşebe sultan Türbesi ve Mescidi
- İsmail Ereni
- Kilerci Baba Türbesi
- Tabak Baba Türbesi
- İshak Dede Türbesi
- Çoban Dede Türbesi
- Haydar Baba Türbesi
- Vahib Ümmi Türbesi
- Sinan Ümmi Türbesi
- Pir Hasan Dede Türbesi
- Ahi Baba Türbesi
AKŞEBE SULTAN MESCİDİ
Bedestenin güney batısında bulunan mescid, Alanya Kalesi’nin ilk kumandanlarından Akşebe Sultan tarafından yaptırılmıştır. Mescidin kitabesinde: “Tanrı yerin ve göklerin gaiblerini bilir. Allahın mescidlerini ancak, ona ve ahret gününe inananlar imar ederler. 1230 yılı tarihinde yüce sultan Alaüddin günlerinde tanrı’nın rahmetine muhtaç zaif kulu Akşebe yaptırdı” yazmaktadır.Yapının dış kısmı taş, iç kısmı ise tuğladan yapılmış iki odadan ibarettir. Odanın birisi mescid, diğeri de Akşebe’nin ve sahibi bilinmeyen birkaç mezarın bulunduğu bölümdür. Gövdenin üst kısmından itibaren yıkık minaresi kırmızı tuğladan örülmüştür.
NİGAR HATUN TÜRBESİ
Nigâr Hatun 1450-1503 yılları arasında yaşamış II. Bayezid’in oğlu Şehzade Korkud’un annesidir. Üslup olarak 15. yüzyıl Osmanlı Dönemi’nde yapılmış olabileceği anlaşılan türbe; altıgen plan üzerinde prizma gövdeli olup, içten dilimli sivri kubbe, dıştan da kiremitlerle kaplı piramidal bir külah ile örtülüdür. Yapı, aralarında yer yer devşirme mermer parçalarının da kullanıldığı düzgün kesme ve moloz taş ile tuğla kullanılarak inşa edilmiştir. Kare tuğla döşeli iç mekânın ortasında, doğu-batı doğrultusunda yerleştirilmiş bir sanduka yer almaktadır.Sandukanın baş ve ayakucu taşlarında üçer satırlık kitabe bulunmaktadır.Başucundaki şahide;1- Hâzâ kabru’l-merhûmeti el-mağfûreti (Bu kabir merhume, günahları bağışlanmış,)
2- Nigâr Hatûn binti Abdillâh vehbi (Abdullah kızı Nigar Hatun’a aittir ve o,)
3- Validetu’s Sultan Korkûd bin Bâyezîd Hân (Beyazid Hanın oğlu, Sultan Korkut’un annesidir.)Ayakucundaki şahide;
1- Ve kad intekalet ilâ rahmeti’llâhi (Allah’ın rahmetine,)
2- Fî şehri Ramadân el- Mubârek
3- Min seneti semâniye ve tis’i mieh (980 yılı mübarek ayı Ramazan ayında kavuştu.)Tarihteki birçok medeniyetin beşiği olan Anadolu, çeşitli uygarlıklara yurt olmuş cennet bir ülkedir. Korkuteli’ni ziyaret edenlerin mutlaka görmek istedikleri türbelerinden günümüze ulaşan Yaren Dede türbesidir.
YAREN DEDE TÜRBESİ
Orman parkı olarak bilinen yerde şehit düştüğünden türbesi de şu andaki yerinde yapılmış olup Korkuteli belediyesi ve hayırsever vatandaşların katkıları ile 2012 yılında restore ve tadilat işlerine başlanmış 18/07/2012 yılında bitmiştir.BEŞ ŞEHİTTEN BİRİ
Korkuteli Dallas tepesinde türbesi bulunan Yaren Dede, bir rivayete göre Selçuklular Korkuteli bölgesini feth ederlerken beş büyük zat şehit düşmüştür. Bunlar Yaren dede (Atatürk Orman Parkı arkası), Kurtbaba (İmrahor Köyü karşısı), Ali Fahrettin! Kebir (Büyükköy), Ali Fahrettin! Sağir (Küçükköy), Kureyşbaba (Gümüşlü Köyü) isimli zatlardır. Adı geçen semtlerde türbelerinin olduğu bilinmektedir.Horasan’dan İslam dinini anlatmak için gönderilmiş Baba-i Dervişi olduğu biliniyor.İnanışa göre; Yaren Dede Türbesi’ni ziyaret edenlerin manevi olarak sıkıntılarının sonra erdiği ve manevi rahatlamaya kavuştukları söyleniyor.Bu bölgeye fetih öncesinde İslamiyeti yaymak amacıyla gönderilmiş olan bu beş ermiş ve bilge kişi, şu an kabirlerinin de bulunduğu bölgelerde yaşayan vatandaşlar ile çok iyi bir diyalog kurarak onlara İslamiyeti öğretip sevmelerini sağlamışlardır. Bilgelikleriyle bölge halkı tarafından önder olarak kabul edilen bu beş bilge kişi bölge halkının fetih esnasında direniş göstermemesi konusunda öncülük etmişlerdir. Fetih sonrasında aynı bölgede kalmaya devam eden ermişler, öldüklerinde bölge halkı tarafından en yüksek beş tepeye kabirleri yaptırılarak defnedilmişlerdir. Bunun anlamı olarak ise, "Siz bizim gözümüzde çok yüksek mevkilere layıksınız" olarak ifade edilmiştir. Ermişler, daha sonra hem bölge halkı, hem de dışardan gelenler tarafından sık sık ziyaret edilmiş ve dualar edilmiştir.Yaren Dede Türbesi’ni ziyaret edeceklere muhteşem manzarasından da bahsedelim. Dallas olarak adlandırılan mesire yerinden yola çıkılıyor. Yaklaşık olarak 3 km toprak yoldan gidildikten sonra ulaştığınız Yaren Dede Türbesi’nden Korkuteli ilçesini bir baştan diğer başa izleme imkanına sahip olabilirsiniz.ZİNCİRKIRAN MEHMET BEY TÜRBESİ
Mevlevihane’nin doğusunda yer alan türbenin kitabesinden yapının 1377 yılında (Teke Beyi) Mübarizeddin Mehmet Bey tarafından oğlu Ali için inşa ettirildiği anlaşılmaktadır. Sekizgen gövdeli içte kubbe dıştan sekizgen külahla örtülüdür. Profilli silmeler ile rozetler içinde bitkisel bezekli süslemelere sahiptir. Portal kütlesinin üzerinde saçak kornişine yakın seviyede yekpare taştan oyulmuş halka şekilli bezeme elemanının Türbenin banisi olan Mübarizeddin Mehmet Bey’in Antalya’nın 1373 yılında Lusignanlar’dan geri alınması sırasında liman zincirlerini kırarak gösterdiği başarı neticesinde kendisine verilen “Zincirkıran” lakabına gönderme olduğu düşünülmektedir. Türbede Mübarizeddin Mehmet Bey, Oğlu Ali ve Mevlevi Şeyhi Mustafa Dede Efendi’nin (Antalya Mevlevihanesi Şeyhi) sandukaları bulunur.Türbe binasının yapılan kazılarda etrafında açığa çıkarılan mezarlardan bu alanda bir hazirenin mevcudiyeti tespit edilmiştir. Antalya Müzesinde yapılan incelemeler sonrasında Etnoğrafya Bölümü envanterine kayıtlı olan, geçmiş yıllarda bu civardan müzeye getirildiği tespit edilen mezar taşları ile bir hazire sergilemesi oluşturulmuştur.ŞIHLAR KÖYÜ PİRCE ALAADDİN TÜRBESİ
Alanya'nın yaklaşık olarak 40km dışında olan Şıhlar Köyünde bulunan türbe, köyün tarihi camisi ve ilkokulun hemen yanındadır. Türbe, tek kubbeden ibaret olup yanına sonradan küçük bir mescit ilave edilmiştir. Kubbenin altında Evliyâ'nın sandukası ve sandukanın etrafında da Evliyâ'nın yakınları olduğu söylenen altı tane küçüklü büyüklü mezar yer almaktadır. Sandukanın üzeri, yeşil bir örtü ile örtülüdür ve yanında Evliyâ'nın olduğu söylenen bir âsa, dayalı olarak durmaktadır.Evliya, Horasan'dan gelen Sucu İbrahim'in tek oğlu olduğundan önceleri, Birce Alaaddin olarak bilinirmiş. Genç yaşta kerametler göstermeye başlayınca, halk ona, Pirce Alaaddin ismini vermiştir. Pirce Alaaddin'in ne zaman yaşadığı kesin olarak bilinmemektedir; ancak, 1085 yılında bu köyü ziyaret eden Evliya Çelebi, Seyehatnâmesi'nde şöyle yazmaktadır:"Kariye-i Kadim-i Pirce Alâüddin Sultan, Selefke hakinde Selinti kazasında bir gûhü bâlânın dameninde ikiyüz mamur ve müzeyyen bağ ve bahçeli ibadetgâhı kadim köydür ve Pirce Alâüddin Sultan kutb-u aktabı zeman anda bir bağ-ı iremzat misalinde bir kubbe-i âlide medfunlardır. Cami ve imareti ve medrese ve tekkesi vardır..."4 Evliya Çelebi'nin yazısına göre, Evliya, 1085 tarihinden daha önce yaşamıştır. Yöre halkı arasında Evliyâ'nın, birçok kerametleri anlatılmaktadır. Bunlardan Evliyâ'nın gençliğinde geçen bir tanesi şöyledir: Pirce Alaaddin'in annesi ekmek yapıyormuş. Alaaddin, evin tek çocuğu olduğundan annesine yardım edip, onun yaptığı ekmekleri pişiriyormuş. Ekmek pişirirken, Koç Davut ( Koş Davut ) ismiyle anılan yerde ( bu köye yirmi kilometre uzaklıkta ) tahtacının katırı dereye uçmuş ve tahtacı, "yetiş ya Pirce Alaaddin!" diye bağırmış. Bunu hisseden Pirce Alaaddin, gidip katırı kurtarmış. Geri döndüğünde bıraktığı ekmek yanmak üzereymiş. Annesi kızıp bağırınca, Pirce Alaaddin durumu anlatmış. Annesi buna inanmayınca, Pirce Alaaddin sırtındaki, katırın ayak izini annesine göstererek, söylediğinin doğruluğunu ispat etmiş. Bunun üzerine annesi, "eğer benden önce ölürsen, üstüne türbe yaptıracağım; senin türbenin damlası hiç kurumasın" diye dua etmiş. Gerçekten de şu anda türbenin tavanı yaz kış daima damlamaktadır. Pirce Alaaddin'in anlatılan diğer bir kerameti de şöyledir: Pirce Alaaddin'in gençliğinde babası Hac'ca gitmiş. Bayram gününden bir gün önce köyde kalan Pirce Alaaddin ile annesi helva yapmışlar. Helvayı yerlerken annesi, "ah şimdi baban da şimdi burada olsaydı, bu helvayı çok severdi" diye söylenmiş. Bunu duyan Pirce, annesine helvada bir tasını ayırmasını ve hemen babasına götüreceğini söylemiş. Annesi karşı çıksa da, Pirce Alaaddin helvayı tasa doldurtarak ortadan kaybolmuş. Akşama doğru eve dönen Pirce Alaaddin, annesine, babasının helvayı çok sevdiğini ve kendisine selam gönderdiğinisöylemiş. Annesi helva götürdüğü tasın nerede olduğunu sorunca, oğlan; "onu babam dönüşte getirecek, gelince sorarsın" demiş. Kadının kocası Hac'dan dönünce tası eşine teslim etmiş ve gönderdiği sıcak helva için de teşekkür etmiş. Yöre halkının yaşlılarından olan ve türbe hakkında bize bu malumatları veren Fatma Teyze, bu bilgilere ilave olarak, şunları anlattı: "Evliya, Horasan'dan gelen zatlardan birisidir. Çok büyük bir âlim ve ermiştir. Ben, bu Evliyâ'nın bir çok kerametini duydum. Size, gözlerimle gördüğüm bir kerametini anlatayım. Evliyanın yanındaki âsa, Kıbrıs Savaşı yıllarında üç gün ortadan kayboldu. Ben her gün ziyarete geldiğim için yakından biliyorum. Köyün bütün çocuklarına sorduk, her tarafı aradık, ama asayı bir türlü bulamadık. Âsa, üç gün sonra yerine geldi ve geldiğinde üzerinde kan lekeleri vardı. Evliya, Kıbrıs'a gidip, savaşarak geri geldi."5 Evliya hakkında bilgisine başvurduğumuz bir diğer yaşlı kişi de bize Evliya hakkında şunları anlattı: "Pirce Alaaddin, köye ilk geldiğinde koyun sürüleri varmış. Bugünkü çeşmenin olduğu yerde ( çeşme türbenin çok yakınındadır) bir su sızıntısı görmüş. Bu sızıntıyı, koyunlarını sulamak için âsasıyla eşelemiş ve su patlamış. Şimdi hâlâ akan bu su, duahdır, hiçbir zaman kurumaz. Çeşmenin önündeki havuza birkaç defa çocuk düşmesine rağmen hiç birisi boğulmadı."6 Evliya, her rahatsızlık için ziyaret edilmektedir. İşi ters gidenler, çocuğu olmayanlar, bir hastalığı veya dileği olanlar ziyarete gelmektedirler. Çocuğu olmayan bayanların, Evliyâ'nın asasının yukarısından su döktükleri ve asanın aşağısından damlayan suyu içtikleri taktirde, çocuğa kavuştukları inancı halk arasında yaygındır.
KÖKLEM DEDE EVLİYASI
Alanya'nın 20 km kadar batısında bulunan Türkler Kasabası sınırları içerisindedir. Evliyanın mezarı, kasabanın mahallesini Bilaller Mahallesi'ne bağlayan köprünün hemen yanında, Kargı Çayı'nın kenarındadır. Evliya, yerli halk arasında "Büklüm Dede' "Türbe"' gibi adlarla da anılmaktadır. Mezarın boyu yaklaşık olarak 3m, genişliği 1.5m; duvarının yerden yüksekliği 60cm kadardır. Üzeri tahtadan bir çatı ile örtülmüştür. Evliyanın mezarı eski bir mezarın kenarındadır.Bu da mezarlığın Müslüman mezarlığı olup olmadığı konusunda şüphe uyandırmaktadır. Ancak, mezarların hepsinin yönünün Kıbleye doğru olması ve mezarlıkta bol miktarda "andız"- ağacının olması bizde burasının Müslüman ve Türk mezarlığı olduğu kanaatini kuvvetlendirdi. Evliyanın kabrinin yanında bulunan büyükçe meşe ağacında çok miktarda çakılmış çivi ve bu çivilere bağlanmış bez parçaları, saç telleri, değişik renkte ipler, yünler ve boncuklar bulunmaktadır. Bunlar yatırı ziyaret eden kişiler tarafından çoğunlukla bir dilek tutularak bağlanmıştır.
Köklem Dede Evliyası hakkında bilgi veren bölge halkından Ahmet amca şunları söyledi:
"Bu yatırın kim olduğunu ve nereden geldiğim herkes gibi ben de kesin olarak bilmiyorum. Ben kendimi bildim bileli buraya ziyaretçiler gelir. Eskilerin anlattığına göre buraya daha eskilerden de ziyaretçi gelirmiş ve halk o zaman da buraya çok önem verirmiş. Ben küçüklüğümden bu yana bu Evliyanın büyüklüğüne ve kerametine inanırım. Yolum ne zaman o taraflara düşse gider dua ederim. Size bu Evliya ile ilgili başımdan geçen bir olayı anlatayım. Sizin de gördüğünüz gibi Evliyanın mezarının bulunduğu yer ormanlık bir yerdir. Benim küçüklüğümde oradaki ormanlar daha da fazlaydı. Ormanın çok olduğu yer de kuş da çok olur. Ben de çocukken bundan faydalanarak oralara kapan kurmaya giderdim. Yine bir gün, kapan kurmak için gittiğimde, kapan için yassı bir taşa ihtiyacım oldu. Daha önce böyle taşları mezarlıktan bulabildiğim için yine oraya gittim. Aradığım taşı Evliyanın mezarı üzerinde buldum. Taşı yerden kaldırır kaldırmaz karnıma müthiş bir ağrı saplandı. Ben, ağrıya fazla aldırmadan, taşı kullanacağım yere kadar götürdüm; ancak ağrıdan kapanı kuramadan kendimi eve zor attım. Akşam olunca anneme karnımın çok ağrıdığını ve hasta olduğumu söyledim. Annem hemen, "Yoksa Türbeden bir şey mi aldın, oralardan bir ağaç mı kestin ?" diye sordu. Ben de başıma gelenleri olduğu gibi anlattım. Bana sabah olur olmaz oraya gitmemi ve aldığım taşı yerine koymamı söyledi. Sabah olunca gidip aldığım taşı korka korka yerine koydum ve hemen karnımın ağrısı kesildi. Sonradan öğrendiğime göre benim aldığım taş, Evliyanın hece taşıymış."
Yine Evliya hakkında bilgi veren Ali Ersoy ise şunları söyledi:
“Evliya, çok büyük bir zatmış ve birçok derde derman olduğunu, rahatsız edildiği zaman rahatsız edeni mutlaka cezalandırdığı söylenir. Gençlik yıllarımda şöyle bir şeye tanık olmuştum. Bir arkadaşımla Türbe civarında koyun güdüyorduk. Koyunları Türbenin yanındaki çaydan karşıya geçirecektik. Hayvanlar, suyu görünce karşıya geçmek istemediler. Arkadaşım, koyunları ürküterek karşıya geçirmek için elindeki sopayı Türbe'nin tahtalarına birkaç defa vurdu ve hemen fenalaştı. Ağzı da bir tarafa kaymıştı. Hocalara okutarak bu rahatsızlığından zorla kurtuldu."
Bu Evliya, özellikle çarşamba günleri bir çok kişi tarafından ziyaret edilmektedir. Her türlü rahatsızlıktan ziyaret edilmekte; özellikle çocuğu olmayan kadınlar daha fazla uğramaktadır.
MAHMUT ŞEYDİ EVLİYASI
Alanya Payallar Kasabası doğumlu. Mahmut Şeydi Evliyası, Alanya'ya 30km uzaklıkta ve Alanya'nın kuzey kesiminde bulunan Mahmut Şeydi Köyü’nde bulunmaktadır. Evliyanın mezarı, duvarları taştan örülmüş ve üzeri kiremitle örtülü büyükçe bir yapının içerisindedir. Bu Evliyanın da Horasan'dan gelen yedi Evliyadan biri olduğu söylenmektedir.Mahmut Sevdi Köyü halkı kendilerinin Evliyanın soyundan geldiklerini söylemektedirler. Yöre halkının anlattığına göre, Evliyanın türbesini yaptıran Hamdullah Emin Paşa'nın Mısır’da görev yaptığı yıllarda bu Zât, Mısırlı bir zenginin rüyasına girmiş ve ondan örtü istemiş. Hamdullah Emin Paşa'yı tanıyan bu zengin, onun vasıtasıyla büyük ve kıymetli bir halıyı Zâtın üzerine örtülmesi için göndermiş. Yöre halkının yaşlıları bu halıyı hatırlıyorlar. Halı, 1932 yılında Alanya kaymakamı tarafından iki ilkokul çocuğuna aldırılmış ve bir daha da bulunamamış. Halıyı alan çocuklar, bir hastalığa tutulmuşlar ve hâlâ da çekiyorlarmış. Evliyanın makamının bulunduğu mezarlık ağaçlık bir yerdir. Ağaçlar, köy halkı tarafından kesinlikle kesilmemektedir. Kendisiyle Evliya hakkında konuştuğumuz Hasan Tahsin Bey bu konuda şunları anlattı:
"Babam Hüseyin Tıkmak, bu mezarlıktan bir ağaç keserek evine götürmüş. O gece zât rüyasına girmiş ve odunu geri götürmesini istemiş. Babam da sabah olunca odunu geri götürmüş" Bu Evliya da her türlü hastalıktan dolayı ziyarat edilmektedir.Ziyarete gelenler Evliyanın yanında kurban keserler ,kurban etini ve getirdikleri yemekleri muhtaç insanlara dağıtırlar. Ziyaretçiler arasında çocuğu olmayan kadınlar çoğunluktadır.
HIDILELLEZ DEDE
Hıdılellez Dede, ilçe merkezinin kuzey batı yönünde bulunan Hıdılellez adıyla anılan mevkide bulunmaktadır. Makam, denize nazır bir yere yapılmıştır. Uzaktan görünümü bir kiliseyi andırmaktadır. Yapının, biri kuzeye biri güneye bakan iki kapısı vardır. Güneye bakan kapının üst kısmında, mermer üzerine Latince yazılmış yazılar ve bir haç işareti vardır. Yazının altında da 1873 tarihi yazılıdır. Yapının içinde mezara benzeyen hiç bir şey yoktur. Yöre halkının anlattığına göre burası, eskiden Rumlar'ın yaşadığı bir yermiş. Rumlar buraya bahar aylarında çıkar ve bu yapıyı da kilise olarak kullanırlarmış. Cumhuriyet yıllarında (21 Ekim 1922) bir mübadele ile Rumlar burasını olduğu gibi bırakıp Yunanistan'a göçmüşler. Giden o Rumlar'ın, yazları hâlâ buraya ziyarete geldikleri söylenmektedir. Rumlar burayı terk edince onların yerine yerleşen Türkler, makamı pek fazla değiştirmeden cami haline getirmişlerdir. Yapı, daha sonraları bir adak yeri ve makam olarak kullanılmaya başlanmıştır. Burasının, bahar aylarında çıkılan bir yer olması ve baharla Hıdılellez arasındaki ilişki neticesinde bu yapının Hıdılellez Dede adını almış olabileceği söylenmektedir. Makam, özellikle yağmur duası için ziyaret edilmekle birlikte, başka şikâyetler için de gelenler olmaktadır.AKŞEBE SULTAN
Akşebe Sultan Türbesi ve Mescidi, yukarı kale içinde ve tarihi Bedesten'in batı kısmında yer almaktadır. Türbe, mescide bitişik olarak yapılmıştır. Duvarları taştan ve üzeri tek kubbelidir. Türbe mescidin sağ tarafında münferit olarak yapılmış bir de minare bulunmaktadır. İbrahim Hakkı Konyalı 1946 yılında yazmış olduğu kitabında Akşebe Sultan Türbesi ve Mescidi'ni şu şekilde anlatmaktadır:"Mabedin soluna, sonradan aynı renk tuğla ile bir yazlık mescit ve türbe eklenmiştir. Bu kısmın kıble tarafını yuvarlak bir kubbe, kuzeyini de dar bir tonoz örter. Kıble duvarındaki mihrab yeri, burasının yazlık bir mescit olduğunu göstermektedir. Tonoz kısmın altında bir mezar ve üstünde 0.65m uzunluğunda Selçuk tarzında yapılmış kısa bir mezar taşı vardır. Yaşlı Alanyalılar 60 yıl kadar önce bu mezarda bir hırsızlık yapıldığını söylüyorlar. Bir ecnebi hesabına mezarın sandukası sökülmüştür. Tahminimize göre bu sanduka evvelce çini ile kaplı idi. Bu çiniler çalınmıştır. Buradan mescide açılır pencereler vardır. Mezarlarda hiç bir kitabe yoktur. Sonradan kubbenin altına ve mescidin içine ölü gömülmüş, perişan bir mezarlık haline konulmuştur. Biz, bu iki yapının da Selçuk eseri olduğuna inanıyoruz. Mescidin kapısının üzerinde 0.65m eninde ve 1.05m uzunluğunda üç menilerden teşekkül eden kitabe taşı vardır. Devrinin çok güzel bir sülüsü ile yukarıdan aşağıya doğru ayetler yazılmıştır. Kitabeye göre mescit. I. Sultan Alâüddin Keykubat zamanında 1230 yılında Akşebe tarafından yaptırılmıştır.
Burası, özellikle fıtık hastalığından şikâyetçi olanların ziyaret ettiği bir yerdir. Ziyarete gelen bayan hastalar tavuk, erkek hastalar ise horoz keserek dua etmektedirler. Makam, cuma günlerinin dışında her gün, özellikle çarşamba günleri ziyaret edilmektedir. Cuma günleri ziyaret edilmemesinin sebebi ise Evliyanın cuma günleri cuma namazına gittiğinin düşünülmesidir.