Neolitik evlerde odun ve gübre yakıtların yakılması, iç mekan hava kalitesi için uluslararası kabul görmüş modern standartları aşıyor ve sakinleri güvenli olmayan partikül seviyelerine maruz bırakıyordu. Çatalhöyük’te odun ve gübre yakıtların yakılmasının, hava kalitesini kötüleştirdiği ve insanları tehlikeli partikül seviyelerine maruz bıraktığı belirlendi.

ÇATALHÖYÜK’DE DENEY YAPTILAR

Arkeofili.com'un haberine göre; İngiltere’deki Newcastle Üniversitesi’ndeki çevre mühendisleri ve arkeologlar birlikte çalışarak, dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri olan Türkiye’deki Çatalhöyük’teki binaların içinde evsel yakıt yakmanın etkisini değerlendirmek için modern hava kalitesi izleme yöntemlerini kullandılar. UNESCO Dünya Mirası listesindeki Çatalhöyük’teki tipik bir ev, çatıdaki bir açıklığın altına yerleştirilmiş, güney duvarına dayalı kubbeli bir fırına sahipti. 1990’larda, kullanım sırasında nasıl göründüğünü göstermek için bu evlerden birinin bir kopyası Çatalhöyük’te inşa edildi.

İLK KEZ ARAŞTIRILIYOR

Önceki çalışmalar, biyoyakıtların yakılmasının, özellikle havalandırması yetersiz olan kapalı alanlarda sağlık üzerinde önemli olumsuz sonuçları olduğunu gösterse de, tarih öncesi dönemde yakıt kullanımı ile sağlık arasındaki ilişki hiç araştırılmamıştı. Araştırma ekibi, replika evin ocağında farklı türde yakıtlar yaktı ve bu binalarda yaşamanın, sakinleri ince partikül maddeye nasıl maruz bıraktığını ve solunum sağlıklarını nasıl etkilediğini test etmek için kirlilik seviyelerini ölçtü.

ATEŞ SÖNDÜKTEN 40 DAKİKA SONRA DAHİ

Araştırma, iki saatlik bir süre boyunca ortalama ince partikül madde seviyelerinin (PM2.5) son derece yüksek olduğunu ve ateşin ardından söndürüldükten sonra konsantrasyonların 40 dakikaya kadar yüksek kalmaya devam ettiğini buldu. Sonuçlar, doğrudan fırının önünde durmanın daha fazla maruz kalmaya neden olduğunu gösterdi, ancak ocağın yanında da benzer seviyeler tespit edildi. Bu da bir kişinin ateşe göre konumunun partiküle maruz kalma üzerinde yalnızca minimum bir etkiye sahip olacağını düşündürdü.

KESİNLİKLE ZARAR GÖRMÜŞLER

Dr. Lisa-Marie Shillito, “Çatalhöyük’te uygun bir bacanın olmaması ve binaların, yaşam alanı ile ocağı birleştiren tek, küçük bir odadan oluşması, bina içindeki herkesin günlük ev içi faaliyetlerin bir sonucu olarak güvenli olmayan seviyelerde partiküllere maruz kalacağı anlamına gelir. Bu, açık ateş ve havalandırma eksikliği kombinasyonu nedeniyle, bu topluluklar üzerinde neredeyse kesinlikle olumsuz bir sağlık etkisi yaratıyor olmalıydı.” diyor. Geçmişte hava kirliliğini ve solunum sağlığını incelemek zor olabilir, çünkü insan kalıntıları yetersiz korunma durumu nedeniyle her zaman net işaretler vermez. Küçük PM2.5 parçacıkları, dokuya gömüldükleri akciğerlerin derinliklerine gidebilir ve hatta kan dolaşımına girerek akciğerlerin dışında bir iltihap etkisini tetikleyebilir.

KEMİKLERİNDE GÖRÜNTÜLENDİ

Çatalhöyük sakinlerinin birçoğunun kalıntıları, enfeksiyona tepki olabilecek osteoperiostit veya kemik lezyonları belirtileri gösteriyor ve araştırma ekibi, bunun, bu topluluğun sahip olabileceği PM2.5’e kronik maruz kalma ile açıklanabileceğini öne sürüyor.

HALA EVLERDE BİOYAKIT KULLANILIYOR

Northumbria Üniversitesi, Hava Kalitesi Yönetimi Profesörü Profesör Anil Namdeo, “Bu çalışmanın mevcut dönem için önemli etkileri var. Dünyanın her yerindeki birçok topluluk hala yemek pişirmek ve ısıtmak için ve kötü havalandırılan evlerde bioyakıt kullanıyor ve bu da her yıl kapalı hava kirliliği ile bağlantılı olarak dört milyondan fazla ölümle sonuçlanıyor. Çalışmamız bu konuyu vurguluyor ve bunu en aza indirmek için azaltıcı önlemler geliştirmenin yolunu açabilir.” diyor. Haberlerimizi InstagramFacebookTwitterTelegram hesaplarımızdan ve YouTube kanalımızdan takip edebilirsiniz.