Gündelik telaş bitti. Seçimleri tamamladık. Görevimizi en iyi şekilde yaptığımızda inanıyoruz. Evet, farkında mısınız bilmiyorum ama yaklaşık 1 aydır bu sayfada masal yoktu. Arayıp “Ne oluyor” demediğinize göre çok da fark etmiyormuş. Ben de kendimi Titanic batarken çalmaya devam eden kemancı geliyor. Bugün sizi dama çağırıyorum. “Damdaki Kemancı”yı izlemeyeceğiz, haşa sergilemeyeceğiz. Sahi kimdi o güzel eseri yazan? 1907 yılında Sholom Aleichem tarafından yazılan “Tevye ve Kızları” adlı kitaptan 1964 yılında Broadway’e “Damdaki Kemancı” adıyla uyarlayan ABD’li oyun yazarı Joseph Stein. Ee aylardan mart değil, bizde kedi değiliz. Ne işimiz var damda. Yüzümüzü güneşe dönmek istiyoruz belki. Ben 12 katlı apartmanın 10. Katında oturuyorum. Ama gündoğunu izleyemiyorum. Yön durumundan. Sosyal medya takipçilerime sunduğum atraksiyonları apartmanın damından kaydediyorum. Antalya’da yazın doğa fotoğrafçılığını makro yapacaksın arkadaş. Gökyüzünde bulut yok, sıcakların sarı tonu bir zamanların Kodak Profoto’su kadar olmasa da yansıyor fotoğrafa. Yatak odamız kuzeydoğu yönünde. Erkenciyim. İlk işim perdeyi açıp gökyüzüne bakıp varsa bulut oynaşmalarını izlemek. Eğer hareket iyiyse, nem yoksa doğru dama. Sizi bilmem ama ben güneşten ciddi bir enerji alırım. Bulutların arasında izlerken Vivaldi çınlar kulaklarımda. Bulutların dansı “Mevsimler” i sergiler. Lafı uzatmayacağım. Sizi de bir sabah güneşin doğuşunu izlemeye davet ediyorum. Koca Antalya’da benim dam olmak zorunda değil. Arabayı Özüm’e verdik. O saatte otobüs yok, sahile gidemediğimiz için damdayız.