Tekirdağ’da 4 saatlik devri-alem…. Keyf içinde keyf... Tekirdağ gibi Sosyal Demokrat anlayışın hakim olduğu bölgelerde kendimi daha iyi hissediyorum. Hele de yerel yönetim anlayışını hizmetlerine yansıtmayı başarmışsa. Bizim buralar artık metropol gibi ya. Sosyal projeler arada kaynıyor sanki. Neydi? Leyleği havada mı gördün? Komik olmayalım. Leylek dediğin Işıklı Göl’de bile kalmadı. Bacada, direkte tünemiyor ki havada görelim. Yok, bu “iklimsel” değil, “betonsal” biraz. Malum gazeteye uğramıyoruz artık. Hatta patron sosyal medya olmasa eşkalimizi unutacak. 1993 yılında Sabah Gazetesi Altınova’daydı ya. (Hala da orda) o zamanlardan kalma bir Halk Otobüsü şoförü arkadaşım var. Yusuf Çalışkan. Kendisi yaklaşık 15 yıldır şehirlerarası otobüste çalışır.

Aliağa derken Tekirdağ

Ha bugün olur, ha yarın derken geçtiğimiz hafta “yarın seni Aliağa’ya bırakayım, dönüşte alayım” dedi. Aliağa’da işim olmadığını, ama Çanakkale’ye kadar gidip- dönebileceğimi söyledim. Anlaştık ama o gece yolun Tekirdağ’a kadar uzayacağını bilmiyorduk. Askerliğimi İstanbul’da yaptım. Evet bizim zamanımızda öyleydi tam 16 ay kaldım İstanbul’da. 2 Ay İskenderun. İstanbul çevresini gezdim. Denizci askere vapur bedavaydı. Biner, Anadolu Kavağı’na midye tava yemeye giderdim mesela. Ama Trakya’da İstanbul’un Yeşilköy’ünden öteye gitmemiştim. Bir de yıllar sonra Çanakkale’deki kutsal topraklar. Sabah saat 9.30 civarında vardık Tekirdağ otogarına. O kadar sakin bir şehir ki mayıştım resmen, dallarındaki sonbahar coşkusunda kayboldum. Yusuf ve arkadaşı otobüsün temizlik ve bakımını yapacaklardı, benimde şeker ve tansiyon ilaçlarım için bişeyler atıştırmam. Gelirken gördüğüm deniz kıyısındaki parka daldım. Ama ne dalış.

Sanata saygıyı gördüm

Sosyal Demokrat anlayışın hakim olduğu bölgelerde kendimi daha iyi hissediyorum. Hele de yerel yönetim anlayışını hizmetlerine yansıtmayı başarmışsa. Bizim buralar artık metropol gibi ya. Sosyal projeler arada kaynıyor sanki. (Yoksa bizimkiler bölgesel konjektör gereği anlayışı hizmete yansıtamıyor mu?) Bu şehirde (Antalya) heykeller ordan oraya savrulurken; Tekirdağ’da onure edilmiş. Büyükşehir mi, ilçe belediye mi bilmiyorum ama sanat için düşünce üretene bile hürmetimiz var. Tekirdağ denilince aklınıza ne gelir? Yolboylarında Vah Goh’u imrendirecek sapsarı günebakan tarlaları mı, bir uçtan bir uca bereketli üzüm bahçelerimi. Hayata hep “güzel” bakan, müziği, eğlenmeyi seven yaşayanları mı? Tamam yav, benimde aklıma Tekirdağ denilince rakı gelir. Kocaman bir rakı şişesi dikmemişler parka, ama mermer heykellerde müzik aletleri, üzüm, günebakan ve eğlenceli insanlar betimlenmiş. Eridim, bittim. “Mutlukent; Burası senin yerin” sloganları yazılmış tabelalarla karşılıyor sahildeki Süleymanpaşa Belediyesinin sosyal tesislerine.

Keyfin adresi burası 

Bizim Antalya’nın Koşum Simidi gibi sopa simit satan birinden simidimi aldım. Martıların gürültülü çığlıkları arasında hakvaltı tamam. Bu arada Yusuf işini bitirmiş. Yanına gidiyorum, birlikte öğle yemeği yiyeceğiz. Tekirdağ Köftesi mi, sahilde balık ekmek mi? Balık ekmek ağır basıyor. Üstüne birer de kahve içip yola çıkıyoruz. Evet, sadece 4 saat kaldım Tekirdağ’da. Keyifli, güzel insanlar diyarından “araziye uymuş” şekilde ayrıldım. Keyfli. Antalya’da Kumbul ve Akaydın’ın yapamadığı, Konyaaltı ve Muratpaşa’da varsa bile göze batmayan güzellikleri görmek iyi geldi. İnsanoğlu kuş misali. Bi sonrakı masalımız gene bir yok masalı olur mu? Olur elbet. Nasip.