Antalya Ticaret ve Sanayi Odası eski Başkanı Davut Çetin, tartışmalı bir seçimle koltuğunu kaybetmesinin ardından sessizliğini bozdu ve MY Gazete Haber Merkezi’ne konuştu. ATSO’nun yeni yönetim kuruluna tavsiyelerde de bulunan Davut Çetin, siyasete hazırlandığı ve ‘Gölge ATSO’nun gölge başkanı’ olduğu yönündeki iddialara da yanıt verdi. İşte MY Gazete muhabiri Cüneyt Bol’un Davut Çetin’e sorduğu o sorular ve eski başkan Çetin’in cevapları…
CB- Başkanım, diğer konulara girmeden önce Antalya’nın imarı, betonlaşması ve estetik sorunları hakkında neler söyleyebilirsiniz?Davut ÇETİN : Antalya çok hormonlu ve çok hızlı büyüdü. Bana göre o nedenlerle estetik bir yapılaşma sağlayamadık. Avrupa’da birçok örneği var ama Biz maalesef Antalya’da o estetiği ve imar yapılaşmasını kaçırdık. Antalya’da kentsel dönüşümler sayesinde elimizde bir fırsat vardı. Eğer biz bu kentsel dönüşüm fırsatını doğru değerlendirseydik, şehrin akslarını değiştirip kentte yeni yollar yaratabilirdik. Ama kentsel dönüşümü biz ‘ev yenilemeye’ döndürünce iş bina yapımına döndü ve artık aksların değişme ihtimali kalmadı. Şehrin 647 kilometre sahili var, şurada bile şehrin 12 kilometre kadar 4 koyda sahili var, dikine giden yolu, Güllük var, Şarampolü var, Onlar da ne kadar dikine gidiyor, ne kadar uçları açıkta? Şehrin içine hava girişini, sirkülasyonu sağlayan düz yollar açamadık. Büyük bulvarlar açamadık. O kentsel dönüşümü kaçırdık. 2015-2016 yıllarında ona çalışmıştık ama maalesef. Bir gölge plan yapıp ona göre bir yenileme gerekiyordu şehirde ama maalesef onu başaramadık.
CB- Bunu başaramayışımızın nedeni nedir başkanım?Davut ÇETİN : Yerel yönetimlerin birlikte çalışmamasından da kaynaklanıyor sanıyorum. Yoksa biz iş insanları tarafı olarak müteahhitler ve diğer sektörlerle belli bir uzlaşmayı sağlamıştık. Bir sene yapı inşaat ruhsatını tatil edelim, bir gölge plan çıksın, o gölge plan ada bazında ayrılsın, ona göre yapılsın. Ama maalesef başaramadık ve kentsel dönüşüm dediğim gibi bina yenilemeye döndü. O aksları çok önce planlayıp, bu dönüşümü ondan sonra yapsaydık en az 7-8 tane aks açardık, bu akslar trafiği de rahatlatırdı. Trafiği görüyorsunuz. Şu anda trafik çok büyük sorun, daha da büyük bir sorun haline gelecek. Bir çok garip bir kentiz. Biz şehirde bir ortak çalışma prensibini koyamadık. Şehir birlikte hareket etmiyor. Meslek kuruluşları da yerel yönetimleri de yıllardır bir çekişme içinde. Artık bu çekişmeyi bırakıp, şehir için ortak çalışma kültürünü geliştirmemiz gerekiyor.
C.B - Belediyeler ve meslek kuruluşları arasındaki siyasi bir çekişme mi bu acaba?Davut ÇETİN : Siyasi de var, siyasi olmayan da, aynı partinin içinde bile ciddi sıkıntılar var. İşte görüyorsunuz. Herkes benim yaptığım iyi diyor bir kere. İyi bir şey yapıyorsunuz kimse arkasından gelmiyor. Ya bırakın biri iyi bir şey yaptıysa hepimiz destek verelim. STK’ları da yerel yönetimleri de bir araya gelsin, 2006 ya da 2007 yıllarıydı. Kemal Özgen başkanken bir ticaret planlaması yapalım dedik. Ticaret planlamasında, o zamanlar ben yürütüyordum, bütün belediyeleri topladık, şehrin ticaretini ortak planlayalım diye harekete geçtik. Çünkü işyeri ruhsatı verme yetkisi belediyelerde. Bizim o dönem, bu dönem de aynı şey, odalarda ticarete en ufak bir müdahale etme yetkisi yok. Bizde her şey tersinden başlar, önce yeri tutar, vergi dairesine kaydolursun, sonra istersen gelir herhangi bir meslek örgütüne kaydolursun. İsterseniz de meslek kuruluşuna kayıt olmadan da devam ediyorsunuz. Avrupa’da bunun birçok örneği var. Avrupa’da önce meslek odasına gidilir, ne iş yapacağınız konuşulur, size belli bir bölge gösterilir, işyerinizi bu bölgede açabilirsiniz diye, o bölgeden bir yer bulursunuz, bir de açacağınız dala göre, ihtisasınız var mı, yok mu, restoran açacaksanız, aşçı mısınız; değil misiniz ona bakarlar. Bizim ülkede hiç böyle bir şey yok.
TİCARET PLANLAMASINA İHTİYAÇ VAR
Ben Hamburg’da yaşadım. Antalya’dan bir aile gidiyor Hamburg’a restoran açacak; gidiyor odaya, oda diyor ki, önce kurstan geçeceksin. Üç ay kursa gidiyor, aşçılık belgesi olmasına rağmen aşçılığını tescil ediyor. Ondan sonra gidip bir yer buluyorlar. ‘Burası olur mu?’ diye odaya soruyorlar, onun onayını alıyorlar, onayını alıp, belediyeye gidip, ruhsatını aldıktan sonra vergi kaydını yaptırıyorlar. Bizde vergi kaydını yaparak başlıyorsun. Hiç kimseye bir şey sormana gerek yok. Belediye ruhsat veriyor mu, vermiyor mu, o meslek burada yapılır mı yapılmaz mı? İşte Antalya’nın böyle değişik ve plansız büyümesine karşı, bir ticaret planlamasına gerek var. Şimdi diyorlar galeriler bağımsız bölümde olacak. Yıllardır bu galerileri kapatmamışsınız, bu planları, programları başından koyacaksınız. Şehir planlı olacak. Bu şehrin planlı olmasını hepimiz önce bir kabul edeceğiz ve bu planı ve kenti bozmayacağız. Ama biz her türlü bozuyoruz.60 SENEDE BİR BARIŞALIM TAMAM DA!
İmar affı bundan 60 sene önce çıktı, bundan 3-4 sene önce çıkardılar bir imar affı, şimdi tekrar imar affı hazırlanıyor. O zaman da söylemiştim, oda başkanıydım. Bu imar affı tamam, 60 senede bir sefer bir barışalım da, bu vergi affı, sigorta affı gibi devam edecekse bunun önüne geçemezsiniz. Şimdi gelinen nokta ortada.C.B - Bu imar affı ve diğer aflar oy kaygısı nedeniyle mi çıkarılıyor?Davut ÇETİN :Bu şimdi tamamen siyasi. Ben bu aflara çok karşıyım. Kanunlara uyanlar burada ciddi zarar görüyor. Vergini zamanında ödersin, SGK’nı zamanında ödersin, imarda bütün kurallara, planlara uyarsın, o zaman ben enayi yerine düşüyorum. Ödemeyen her zaman haklı! İnşaatını büyüten gidip istediği gibi ruhsatını alıyor. Yurtdışında, bir Avrupa ülkesinde bunu yapma ihtimaliniz yok. Plan neyse ona uymak zorundasınız. Adam diyor ki dış cephe estetiği bu, şurasında pencere olacak, şu renk olacak. Yani hangisi demokrasi bilmiyorum. Bizde her şey çok rahat, özgürlük var. Bize o da yetmiyor. Herkes kafasına göre bir şeyler açıyor. Büyütmeler olacak, yer büyük olacak, fazla çıkmalar olacak, nasıl olsa bir imar affı çıkar. İşte çıkıyor şimdi. Bundan 3-4 sene sonra, bir dahaki seçim öncesi bir daha çıkacak. Bu alışkanlık haline gelince, sistemi tutturmanızın, bu düzensizliği durdurmanızın imkanı yok.
TİCARETİN ÖNÜNÜ AÇIP, ENGELLER ÇIKARMASALAR
Herşey siyaset… Yani şu son 20 senedir gerçekten çok şey kaybettik biz; Gerçekten kuralları tam koyup, böyle ilerleseydik… Bu ülke çok dinamik, bu ülkenin özel sektörü çok dinamik. Bu kadar krize rağmen sapasağlam ayakta duran bir özel sektör var. Her türlü güçlüğe rağmen çalışmaya devam ediyorlar. İhracatçılar keza öyle. Özel sektörün önünü biraz bizi yönetenler açsa biz kopar gideniz. Biraz da krizlere alıştık, o kadar çok kriz yaşıyoruz ki. Geçen sene 5-6 tane büyükelçi geldi bana, İsveç geldi. Rusya geldi, Avrupa ülkelerinden devamlı geliyorlar. “Bizim ülkede sizin kadar ekonomik kriz olsa özel sektör ayakta kalamaz” diyorlar. Bize bakın, 3-4 senede birçok sarsıntılı krizler yaşıyoruz. Turizm de kriz yaşıyor, ambargo yaşıyor. 15 Temmuz’u yaşıyor. Arka arkaya gelen bir dünya kriz var. Battık diyoruz. İşte pandemide Antalya gitmişti, en dibe vurdu. 2-3 senede toparladık, tekrar çıktık. Bizde özel sektör kendini çabuk toplayıp, adapte edebiliyor. Avrupa’da adam hiç kriz yaşamamış ki, o konuda bir deneyimi yok. Adam batar, çıkamaz. Biz çok alıştık. Hep diyorum, önümüzü açsalar, engel olmasalar Türkiye şu coğrafyada, şu etrafındaki 4-5 saatlik uçuş bölgesiyle yapacağı ticaret bize fazlasıyla yeter.C.B - Başkanım, sosyal medyadan da takip ediyoruz, büronuz ziyaretçi akınına uğruyor. Acaba siyasete mi hazırlanıyorsunuz? Bu yönde fısıltılar da geliyor.Davut ÇETİN : Evet geliyor arkadaşlar sağ olsunlar. Her zaman söylediğim bir şey var, ülkemiz ve kentimiz bizim için çok önemli. Bizim zaten Ticaret Odası’nda yaptığımız da bir tür siyaset. Her ne kadar bizim anladığımız siyaset olmasa da şehir siyasetini, ülke siyasetini hep yaptık, yapmaya da devam ediyoruz. Ama şu anda artık o siyaseti yapacak konumda olmadığımdan şehir siyasetinde her şeyi takip ediyorum ve etmeye devam edeceğim. Antalya’da çok değişik rant grupları çıktı ortaya. Şehri har vurup harman savuran, sadece kendi menfaatleri için şehri mahveden gruplar var. Bunlarla ilgili mücadelemiz devam ediyor ama siyasete girecek miyim, girmeyecek miyim? Ben 20 senedir söylüyorum, ben genel siyasette olmak istemiyorum, hele şu yapıyla. Ciddi bir parlamenter yapı gelmediği sürece milletvekili olmanın da bir anlamı yok. İktidarda da olsanız. Milletvekili olsanız ne olacak? Muhalefette de olsanız… Şimdi milletvekili arkadaşlarımız alınmasın ama milletvekili olmanın bir anlamı yok. Milletvekili olanın şu anda hedefi VIP uçmak, maaşını almak, ömür boyu sağlığını garanti altında olması, bence de başka bir özelliği yok. Bunun için de milletvekilliği yapılmaz. Çünkü çok işlevsiz. Kimde çoğunluk var, kaldır elini, indir elini, karar çıktı, kanun çıktı, bitti. Tartışılmıyor bile, körü körüne. Çok yanlış, bu sistem doğru bir sistem değil. Bu bir kişiye göre yapılmış bir sistem.
BU KADAR YETKİYİ KİMSE KALDIRAMAZ
Tayyip bey gittikten sonra bu sistem nasıl yönetilir. Bakıyorsunuz sadece Tayyip Bey’e göre düzenleme yapılmış. Ama ülkelerde hiçbirimiz kalıcı değiliz. 3 sene, 5 sene, 10 sene, 20 sene, Allah uzun ömür versin hepsi o kadar. Peki sonra, yeni gelen için bu sistem doğru mu değil mi? Bence değil. Tek başına bir liderlikte bu kadar yetki çok fazla. Bu yetkiyi kimse kaldıramaz. Ve doğru karar da verilir mi, verilmez mi? Her seferinde doğru karar verileceğini düşünmüyorum ben. Kim olursa olsun, 85-90 milyona giden bir ülke, çok dinamik bir ülke. Bir kişinin her şeye karar vermesi dünyada olacak bir şey değil. İngiltere, Amerika örneği ortada. Aşağıda parlamento var. Dünyadan doğru bir başkanlık sistemi getirilip, konsaydı kimsenin itirazı olmazdı. Ülkede ne denetleme kaldı, ne kontrol kaldı.YURTDIŞINDA BANA EN ÇOK SORULAN SORULAR
Esas bana yurtdışında en çok sorulan bu; Yargı… Adam bir yatırım yapacak buraya, akşam bir karar çıkıyor, sabaha değişiyor. Adama diyorsun çatına senin kurulu gücünün çarpı ikisini yapabilirsin, adam yapıyor, bir de borçlanıyor, kredi alıyor, yatırım yapıyor, üç ay sonra bir karar çıkıyor. Yok diyor tükettiğinin ikincisi kadar üretebilirsin. Adam 10 üretiyor, bir tüketiyor, ikisini veriyor, sekizine el koyuyoruz. Kurallar çok çabuk değiştiğinde yatırımcıya büyük zarar veriyor. Yatırımcı kendini güvende hissetmek ister. Güvende hissetmediği sürece de o ülkeye yatırım yapmaz. Yurtdışına gidiyoruz bir hukuk soruluyor, iki özgürlük soruluyor. Almanya’da basın özgürlüğünün sorulduğu toplantım var benim, Hannover Havalimanı’nda. Antalya’dan 10-12 işadamı götürdüm, onlardan da 80-90 kişi gelmiş. Biz kendimizi tanıttık, onlar da sorular sordu. Sonuçta mal satmaya gidiyoruz, Türkiye’nin ticaretini anlatmaya gidiyoruz. Heyetimizde gazeteciler de vardı. Onlar da listeyi biliyor ya, kendi gazetecilerini getirmişler. Çok da güzel bir karşılamaydı, çok şık hazırlanmış. Adam kalktı, “sizin ülkenizde basın özgürlüğü yok. O olmadan ticaretten bahsetmenin de anlamı yok” dedi. Ülkenizin dışına çıktığınızda ne olursa olsun ülkenizi savunmak zorundasınız. Sonuna kadar da savunurum, görüşümüz ne olursa olsun. Bizi yönetenleri ve ülkeyi biz savunmak zorundayız. Adamın sorduğu soru yanlış mı? Değil. Cevap vermek zorundasınız orada. En çok sorulanlar bunlardı. Bizim önce dışarıdaki imajımızı da değiştirmemiz lazım. Dışarıdaki imajımızı değiştirmeden işimiz gerçekten zor.C.B - Ülkemizde yaşanan olumsuzluklar bizim dünyayla olan ilişkilerimizi ve ticaretimizi çok kötü etkiliyor değil mi?Davut ÇETİN : Çok olumsuz etkiliyor. İhracatı adam almıyor, ithal edeceğimiz malda da, göndereceği malda da, “Türkiye’ye göndermeyeceğim” diyen firmaları duydum ben. “Bu sisteminiz oldukça size mal satmayız” diyen. Ticarette durum bu, bırakın siyaset tarafını. “Size mal satmayız” diyen ülkeler var. Çok zorlanıyoruz. Bakmayın çok hissedilmiyor ama. Ciddi bir zorlama var. Bizim dışarıdaki görüntümüzü değiştirmemiz lazım. Türkiye yoksa bu halde olacak ülke değil. Her şey çok çabuk değişir. 3-5 yıl içinde kendini ciddi anlamda toparlar, işte pandemi örneği var. Gittik, geldik, 3 senede ihracatta patlama yaşadık. Ama bu ihracat rakamları yeterli mi? Değil. Çok daha fazlasını yapabiliriz. Şimdi yatırım yapacaksınız, 120 ay vadeli kredi arıyorsunuz, sanayici ciddi bir yatırım yapacak, 36 ay vadenin üstünde para bulup, yatırım yapamıyor. Hatta ve hatta şimdi 12 ay, 24 ay. Yatırım yapacaksak bizim paraya rahat ulaşmamız lazım. Yatırım için herkesin bir ödeme gücü var. Para alacak, iş ve yatırım yapacak, herşey durdu şu anda. Son iki senedir krediye ulaşmak anormal zorlaştı.
C.B - Bankalar yatırımcıya neden kredi vermiyor?Davut ÇETİN : Devlette de karşılığı kalmadı. O kadar büyük talep var ki şu anda. Hala buraya gelen arkadaşların çoğu, ev alacak adam. Antalya’da en ucuz ev 4-5 milyon lira. Bir milyon lirası var, 4 milyon lira kredi çekecek. 500 bin liradan fazla kredi çekemiyor. Nasıl satılacak bu ev? Adam ticari kredi alacak, 24 aya kadar, 12 aya kadar vade var. Eskiden 36 ay, 48 ay vadeyle alır, çok kolay öderdik. Şimdi arz talep dengesini tersine çevirdik biraz, piyasada para dolaşımını da düşürmeye çalışıyoruz ki enflasyonu tutabilelim. Enstrümanları biraz farklı kullanmaya başladık. Şu para bolluğu biraz daha devam etseydi, ciddi yatırımlar, ciddi bir para bolluğu olurdu.
OLAN SABİT GELİRLİYE OLDU
Ticaret konuşuyoruz ama son iki yılda olan sabit gelirliye oldu. Kaç para maaş alırsa alsın. İki sene önce 100 bin lira alıyorsa, şimdi 200 bin lira alıyorsa dahi en büyük zararı onlar gördü. Yüksek maaşlar dahi enflasyonun altında, fiyat artışlarının altında ezildi. Bir işadamı olarak eskiden bir ev, iki ev alabiliyorduk. Şimdi ise bunun hesabını dahi çok ciddi yapmanız lazım, Önünüze planınızı koymanız lazım ve çok zorlanmaya başladık.C.B - Konuşmalarınızda ülkenin karşı karşıya olduğu tüm sorunları açık açık söylüyorsunuz. Acaba, ATSO Başkanlığını kaybetmeniz için yapılan girişimler bu muhalif gibi görünen tavrınız nedeniyle mi oluştu? Seçimlerde yaşananların nedeni ATSO’nun sesini kısmak için olabilir miydi?Davut ÇETİN : Yani muhalif gibi görünüyorum ben yıllardır. Çoğu da bana ‘Doğrucu Davut’ der. Benim kimseden bir korkum yok, kimseden bir beklentim yok, başka bir planım yok, hesabım yok. Siyaset yapma derdim yok, onun için çok rahat söyleyebiliyorum. Ben Odalar Birliği yönetimindeyken de her gün Bakanlar tarafından şikayet edilen bir oda başkanıydım, Ama söylediğim hiçbir şeye de ‘Bu yanlış’ demediler, “Bunu niye söyledi” derler. Antalya’da yaşıyorsunuz 57 bin üyeniz var. Hepsinin sesini duyurmanız lazım, bir dünya sıkıntı var. Bizim görevimiz bunları söylemek. Zaten biz icracı makam değiliz, biz ricacı makamız. Bizim söyleyerek, konuşarak bunları çözmemiz lazım. Çözdüklerimiz var, birçok şeyi de çözemedik tabi. Yani seçim döneminde neler olduğunu herkes biliyor. Başa baş bir seçim geçti. İlk açıklandığında da epey öndeydik, sonra başka şeyler yaşandı, artık bunlardan da söz etmenin bir anlamı yok. Biraz da muhalif göründüğümüz için, karşı tarafta da AK Partili, MÜSİAD’lı arkadaşlarımız olduğu için YSK’dan çok değişik kararlar çıktı, kazandığımız, mazbatayı aldığımız görevi tekrar geri verdik. Yani adalet böyle tecelli etti, bir şey demeyeyim artık.
C.B - ATSO’nun yeni Başkanı Ali Bahar tarafından yapılan açıklamalarda sanki bir vizyon arayışı var gibi görünüyor. Bunun nedeni nedir acaba?Davut ÇETİN : Çok hazırlıksız geldiler. Odacılığı da bilmediklerinden biraz zorlanıyorlar. Aslında hiçbir şey yapmalarına gerek yok. Bu odanın birçok projesi var. Ve 4 yıllık stratejik planı da geçen sene açıkladık. Eskiyi kötüleyerek bir yere varamazsınız. Bu odanın 140 yıllık tarihi, vizyonu ve misyonu var. Siz eskiden aldığınız / gelen planları, programları, projeleri devam ettirin. Zaten yolda başka plan ve projeler de çıkacaktır. Her şeyi dipten, temelden değiştirmeye gerek yok, zaten yapamazsınız. Onun için , ‘Yeni vizyon, yeni vizyon’ diye bazı şeyleri çok zorlamamak lazım. Bu odanın çok ciddi bir vizyonu var 360 oda ve borsanın içinde. Biz her şeyiyle ilk 5’de olan bir odayız. Yaptığımız projelerle, halkla, şehirle ilgili yaptığımız işlerle… Birçok ilde ticaret ve sanayi odalarının şehirle ilgili bir kaygısı yok, sadece ticaretle ilgililer. Ama biz, her sene şehirle ilgili projeler koyduk ortaya. Şehrin tanıtımının da içindeyiz, tarımın da içindeyiz, ulaşımından tutun her şeyin içindeyiz. Hiçbir ticaret ve sanayi odası bu kadar içinde olmaz. “Yerel yönetimler baksın, bana ne” der, “Devlet baksın, hükümet baksın” der, çekilir. Mevcutları devam ettirmeleri bile, başarılı olmaları için yeterlidir. Onun üstüne çok vizyoner projeler de koyarsanız, biz de bundan çok mutlu oluruz. Sonuna kadar da destek veririz. Ama sonuç olarak baktığımızda şu ana kadar bir şey yok, inşallah önümüze projeler gelir, biz de destekleriz. Yeni yönetim İnşallah çok başarılı olur, sonuçta bu şehirde yerel yönetimlerin de, kamu kurumlarının da, SPK’ların da, meslek örgütlerinin de başarılı olmalarının kentimize büyük faydası var. Umuyorum başarılı olurlar ve proje koyarlar.
C.B – Yukarıda Antalya’daki rant çevrelerinin kente büyük zararlar verdiğinizden söz ettiniz. Bu rantçılar ATSO içinde de var mıydı, ayrıca kentimizdeki bu rantçı odakların varlığıyla ilgili, o cümlenizi biraz açabilir misiniz?Davut ÇETİN : Ben bu odanın son 24 yılında varım. Ancak ATSO tarafında çok rant yapıldığını bilmiyorum. Oda aracılığıyla bir rant olduğunu görmedim. 24 yılın 20 yılından fazlası başkan yardımcılığı, 7 buçuk yılı da başkanlık. Son 7 buçuk yıldır koltukta oturuyorum. Oda aracılığıyla en ufak bir rant yapıldığını, rant yapılmasının önünün açılabileceğini görmedim ve bilmiyorum. Ancak o düşünceleri var mıdır, yok mudur, o konuda kimseyi suçlayamam. Yapılabilir mi, olur mu olmaz mı, ben bu işlerin içinde hiçbir zaman da olmadım. Bir dünya yazılımcı geldi, bir dünya proje geldi bize, kimin muhatabıysa gönderdik, onlarla çalıştılar. Yani bunu biz alalım, biz yapalım, ya da yönetimdeki arkadaşlar yapsın, ATSO yapsın gibi bir derdimiz olmadı.
C.B - Siyasette yürümek isteyenler için ATSO’nun iyi bir basamak olduğu söyleniyor. Sizin siyasete gireceğiniz de konuşuluyor Başkanım. Kimileri de “Gölge Başkan, Gölge ATSO’ türünde iddialarda bulunuyorlar. Bu konularda neler söyleyebilirsiniz?Davut ÇETİN : Elbette Menderes Bey var, Osman abi var rahmetli, Berberoğlu var. Burası zaten doğal olarak kendini yetiştirebileceği en iyi okul. Burada o bilgi birikim olduktan sonra siyasette gidilebilir, gidilmez demiyorum ben. Hedefi olan gider de, ama ben şahıs olarak bu koltukta oturduğum sürece “Siyasette hiçbir yere aday olmayacağım” dedim. En son bıraktığım zamanki basın açıklamamda bugüne kadar ben siyaset yapmayacağım’ diyordum, ama artık bu koltuğu bıraktım, ‘Siyaset yapmayacağım’ demiyorum. Siyaset tabi, parti siyaseti mi, şehir siyaseti mi orası karıştı biraz. Yani ben orada parti siyaseti demedim. O zaman yapmayacağım dedim, ama şimdi yapmayacağım demiyorum ama yapacağım da demiyorum. Bilmiyorum önümüze ne gelir, ne gider. Ama buraya herkes geliyor, bütün arkadaşlarım, dostlarım geliyor. Ama neden geliyorlar? Siyaset için gelmiyor kimse, önceden de şirketime çok gelen giden olurdu, oturup sohbet ederdik. Bilgi, birikimimden faydalanmak için gelen giden de var, sohbet etmek için gelen giden de var, sevdiği için gelen giden de var. İşte en son konuşmalarda, ‘Yok Paralel ATSO, Gölge Başkan’, hiç öyle bir şey yok. Burada ne toplantı yapıyorum ben, ne proje üretiyorum. Şehirle ilgili bir kaygımız varsa onu konuşuyoruz, insanlarla sohbet ediyoruz hepsi o kadar. Ha kendi şirketimdeki büroda oturup sohbet etmişim, ha burada oturup sohbet etmişim. İnsanlar her zaman bizim Antalya’da dananın altında buzağı arıyor. Hiç öyle bir şey yok, ben siyaset yapacak olsam çıkarım sokağa siyaset yaparım. Zamanında siyaset de yaptık, siyasetin nasıl yapılacağını çok da iyi bilirim. Ama ben şu anda o siyaseti yapmıyorum.
C.B - CHP ile organik bir bağınız var değil mi?Davut ÇETİN : Var tabi, ben 1999-2002 yılları arasında CHP Antalya İl Başkan Yardımcısıydım. Aşağı yukarı bir 35 senedir de ben kayıtlı üyesiyim. Ben oda başkanı olduğum dönemde de Cumhuriyet Halk Partisi’nin kayıtlı üyesi olarak kaldım. Ama odada yaptığım hiçbir etkinlikte, hiçbir projede, partili gibi davranmadım, zaten onun için bütün arkadaşlar bizim yanımızda toplandı. Biz hiçbir zaman siyaseti kullanmadık.
C.B - Önümüzdeki seçimlerde Antalya Büyükşehir Başkanlığı için Başkan Muhittin Böcek ile veya diğer CHP’li merkez ilçe belediye başkanları ile aranızda bir rekabet olabilir mi?Davut ÇETİN : Yooo, hiç kimseyle bir rekabetimiz, bir hedefimiz yok. Muhittin Başkanla, Ümit Başkanla, Semih Başkanla, Turgay Başkanla, Hakan Başkanla yıllarca beraber çalıştık. Hepsi arkadaşımız. Hiçbirinin koltuğunda gözümüz yok, öyle bir derdimiz yok yani.
C.B - Ama zaman ne gösterir konusunda, genel merkez sizi aday gösterirse, böyle bir durumda ne yaparsınız? DavutÇETİN : Şu anda çok ciddi bir ekibimiz var. Kendi iç, oda dinamiklerimizin yanı sıra, dışarıda da çok ciddi bir ekibimiz var. Ne gelir, ne gider bilemem ama bir şey olursa oturur arkadaşlarımızla konuşur, tartışırız. Ben ekipsiz hiçbir şey yapmam. Odada da ciddi bir ekibimiz vardı. Zaten bu seçimdeki başarımızın nedeni arkamızda olan birileri değildi, sadece kendi ekibimiz ve bizi tanıyan kendi ekibimizle geldik biz buralara. Otururuz arkadaşlarla şunu yapalım, bunu yapmayalım, burada yürüyelim, burada yürümeyelim diye karar verir, onu yaparız.
C.B - Bir de Başkanım, kentte çok ciddi rant grupları oluştu demiştiniz, o konu biraz gölgede kaldı. Bunu biraz açabilir misiniz?Davut ÇETİN : Rant grupları dediğim, kentimizde imarla ilgili ciddi rant grupları var. Bunlar bu kentin etinden, sütünden herşeyinden faydalanma derdindeler. Her şeyi biz yapalım, bütün parayı biz kazanalım, bütün ihalelere biz girelim, bir imar rantı varsa gidelim orayı biz alalım, kafaları hep böyle çalışıyor. Yaksa biz normal ticaretimizi yapalım, bizim işimiz bu, burada yürüyelim, elbette başka bir yere yatırım yapabilir bunlar gayet doğal, ama bunu farklı yöntemlerle yapacaksınız, siyaseten de baskı yaparsanız, maalesef o zaman olmuyor.
C.B - Peki Büyükşehir ve diğer belediyeler bu rant gruplarının siyasi baskısına direnebiliyor mu?Davut ÇETİN : Bu yerel yönetimlerin çok fazla içinde olabileceği bir şey de değil. Ha direnebilir mi? Bazı şeylere direnebilir. Oralar iyi bakmak lazım. Kentin şu ara işi zor. Silkelenip kendine gelmesi lazım. Bu kadar katma değer üretiyor. Bu kentin bütün dinamiklerinin bir araya gelip kent için çalışması lazım. Herkes kendisi için çalışıyor. Antalya bir dünya kenti. Ben dünyada birçok turizm kentine gittim. Uzakdoğusudahil, çok farklı ülkelere gittim. İnanın şu coğrafyada Antalya gibi başka başka il yok. Şu kentin kıymetini maalesef bilmiyoruz. 647 kilometre sahili olan, arkasında Torosları olan dakika içinde hem denize girip, hem kayak yapılabilecek dünyada başka bir yer yok. Ama biz elbirliğiyle kenti bu hale getirdik. Bu kadar düzensiz, bu kadar estetiği bozuk bir kent haline getirdik.
C.B - Bu kent doğasının yanı sıra tarihi ve kültürel değerleriyle de dünyada ender zenginliklere sahip. Ancak bu değerlerin çoğu sahipsiz. Neden böylesi bir vurdumduymazlık ve ilgisizlik var Başkanım?Davut ÇETİN : Biz bir kere kentimizi gerektiği gibi tanıtamıyoruz. Biz hep deniz, kum ve güneşi pazarladık bugüne kadar. Şehrin tarihi zenginlikleri, örneğin Noel Babası. Dünyanın en önemli markası. O marka bizdeyken, Noel Baba’nın Antalya’da doğduğunu, mezarının Antalya’da olduğunu anlatamıyoruz. Olimpos’u anlatamıyoruz. Şurade Termessos’u anlatamıyoruz. Biraz Side’yi, biraz Aspendos’u anlatıyoruz. Perge’yi bile daha yeni yeni ayağa kaldırmaya başlıyoruz. Dibimizde Sagalassos var. Sagalassos ki çok başka bir şehir. Biraz daha yeryüzüne çıksa. Bunun bir benzeri Roma’da Pompei. Pompei’ye günde 50-60 bin kişi geliyor. Sagalassos’a gittiğimde, birebir aynı olduğunu gördüm ben oranın. Biraz daha yerüstüne çıkarılabilse, işte çeşmesi var, yolları var, yapılar var, anlatılabilse. Bizim tarih tarafında pazarlamamız yok. En önemli konu, bu şehrin tanıtımla ilgili, kendini ayağa kaldırmakla ilgili bir bütçesi yok. Projeyi yapıyorsunuz, ortaya koyuyorsunuz, bu bütçeler bizim için çok büyük büyük. Odalar için, kurumlar için çok büyük bütçeler. 10 milyon, 20 milyon, 50 milyon liralık bütçeler. Bu şehrin eğer ciddi bir tanıtım bütçesi olsa, Antalya çok daha iyi ve yerelden tanıtılır. Bunun ben yıllarca kavgasını verdim.
PARA TGA’DA TOPLANDI, YERELE BÜTÇE VERİLMEDİ
Bir TGA’yı kurduk, çok doğru bir karardı. (Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı) Bu Ajans kurulduktan sonra biz hiçbir zaman yerele bu bütçeyi vermedik. Tabi TGA Turizm Bakanlığının bünyesinde. Antalya’nın oraya koyduğu katma değer, aşağı, yukarı atıyorum, benim hesaplarıma göre 120 milyon dolar civarında. Bakanlığa veriyoruz parayı. Otellerle, acentelerimiz Bakanlığa para aktarıyor, Hadi diyelim 100 milyon dolar. İlkönce yarısını istedim çok dediler. Yüzde 20’sini Antalya’da bıraksak 25 milyon dolar. Burada Valinin başında olduğu bir vakıf kursak, Büyükşehirin ve sektörlerin içinde olduğu bir vakıf. 7 kişilik bir yönetim kursak da şartlarını belirlesek, bu 25 milyon dolar Antalya’da kalsa biz şehri, her türlü tanıtırız. Ama bu Bakanlıktan tanıtmakla olmuyor. Bakanlık Türkiye’yi tanıtsın, yüzde 75’ini de alsın bütçenin. Ama yüzde 25’ini burada bıraksın. Biz şehrin destinasyon tanıtımını yapmalıyız. Tanıtım yöntemlerine bu şehrin dinamikleri karar vermeli. Biz ITB’ye mi gideceğiz, MIT Moskova’ya mı gideceğiz, Hollanda Turizm Fuarına mı, Londra Turizm Fuarına mı, İtalya’ya mı, gider tanıtırız. Gidiyoruz, oralarda stant açacağız ortada para yok. Antalya olarak tanıtıma gideceğiz bir bütçesi yok. Orada toplanan bütçe burada harcansa, bakın dörtte biri diyorum çok değil. Yüzde 75’iyle Bakanlığımız nereyi istiyorsa tanıtsın. Turizmin alt sektörlerinden kime destek verecekse versin. Kırsal turizme mi, sahil turizmine mi, hangisine isterse oraya destek versin. Ama böyle olunca biz destinasyonda sıkışıyoruz. Her türlü projenizi TGA’yagötürecksiniz, kaç tane proje götürdük, bir tane destek alamadık. Bizim odanın projesinde ‘Maviden beyaza’ vardı. Denizde başlayıp, aynı gün kayakla bitiriyorduk. 3-4 saat içinde yüzme yarışı, bisikletle yukarıya çıkıyor, yukarıda da kayak yarışı. Bu Antalya’nın tanıtımı için en önemli etkinliklerden birisiydi. Ben iddia ediyorum, bunu uluslararası çapa çıkarılabilseydik… Dönüyorum şimdi ben, 300 bin lira harcıyorum, 500 bin lira harcıyorum, 1 milyon lira harcıyorum benim bütçem bu kadar. Buna 10 milyon lira para lazım. 10 milyon lira bütçe, 25 milyon dolar içinde bütçe değil. Antalya’nın tanıtımı için bisiklet yarışları yapıyoruz, harika. İşte Akra Otel destek veriyor, kurumlar 300’er, 500’er destek veriyor, bir yerde kalıyor. Şehrin tanıtımı için bu işler çok önemli.KONAKLAMA VERGİSİ’NİN YEREL YÖNETİMDE KALMASI LAZIM
İkincisi de, Konaklama vergisi… Beni çok üzen vergilerden biridir. Gidip bununla ilgili Plan Bütçe Komisyonu’nda da çok mücadele verdim. Konaklama Vergisi çıkıyor, yüzde birdi, yüzde iki oldu şimdi. Bu para da 200 milyon dolar civarında. Dünyanın her yerinde Konaklama Vergisi yerel yönetimindir. Hep sunu savundum Bu paranın yerel yönetimde kalması lazım. Plan Bütçe Komisyon Başkanı bile “Çok haklısın” dedi. Ama dedi “Talimat geldi, bu genel bütçeye gidecek.” Böyle bir şey olamaz, bu şehrin bütün pisliğini temizleyen belediyeler, içteki yolları yapan belediyeler. Turizmin kaldırımını, yolunu, arıtmasını yapan belediyeler. Hep şunu savunuyorum ben; Şimdi Antalya’da 2 milyon 600 bin kişi yaşıyor. Biz 915 milyon civarında geceleme yapıyoruz şehirde. 2 milyon 600 çarpı 365. Bir milyar geceleme. Gelen turist yılına göre değişiyor, aşağı yukarı 140, 150 milyon geceleme yapıyor. Gelen turist yerel literatürde şehri yerli halktan enaz iki misli yorar. Üç misli yorduğu da vardır. Suyunu, denizini, yolunu bize göre üç misli kullanır. İki misli yorduğunu düşünelim, 300 milyon geceleme yapar. 1 milyar geceleme biz yapıyoruz. 300 milyon gecelemeyi de gelen turist yapıyor. Ben İller Bankası’ndan 2 milyon 600 bin kişiye göre destek alıyorum. Ama burada yüzde 30 kadar da bir turist kullanımı var, şehri yıpratan. Ama bunun desteğini de alamıyorum. Hiç olmazsa yerel yönetimler Konaklama Vergisini alsın ki, bu şehre bir şey yapabilsin. Şehrin trafiğini konuşuyoruz. Şehrin yolunu, şehnrin kaldırımını konuşuyoruz, şehrin parkını konuşuyoruz. Onların da haklı olarak ellerinde bir bütçe var. Bu bütçeyle ancak bunları yapabilir. Artı bir bütçe oluşturamıyor. Konaklama Vergisi’nin nerelere harcanabileceğinin de sınırlarını belirleyin. Yolunu, arıtmasını, sosyal tesislerini yapar deyin. Buna göre de yerel yönetimler o bütçeyi oralara harcasın. Bu genel bütçeye gidecek para değildir. Ciddi rakamdır. Benim hesabıma göre Büyükşehir bütçesinin neredeyse üçte birine yakın bir paradır bu. O para buraya gelse o yatırımlar çok daha rahat yapılır. Bu nedenle belediyeler hükümetten şunu yapalım, bunu yapalım diye para isteyip, dilenci durumuna düşüyor. Bu belediye CHP‘li olmuş, AK Partili olmuş, başka partili olmuş hiç önemli değil. Hangi parti olursa olsun, bu paranın o desteği veren illerde kalması lazım. Hiç olmazsa onun kalması lazım. Yerel yönetimler güçlü olmalı. Daha ötesi yok bu işin.AVRUPA’DA BELEDİYELER YATIRIMCIYA DESTEK VERİYOR
Avrupa’nın her yerinde, Hannover’e gittik, stadyuma gidiyorum belediyenin diyorlar, fuar merkezine gidiyorum, dünyanın en büyük fuar merkezi, 1 milyon yüz bin metrekare kapalı alanı var. Kimin burası diyorum belediyenin… En son çok şaşırdım, bir inovasyon merkezine gittik. Girişimcilere destek veriyor. Ne kadar destek veriyor dedim 36 milyon Euro civarında dediler. Peki bütçe nereden geliyor, genel bütçeden mi dedim. Hayır dediler belediyeden. Yavv dedim ne belediyeniz varmış, bu nasıl belediye? Adam koluma girdi, bir duvara götürdü beni; Continental, Volksvagen, Siemens’le başlayıp aşağıya doğru inen bir liste var. Dedim nedir? Dedi ki; Bizim bu ilde yatırımı olan firmalar, dünya markası bunlar. Bunların dedi bütçelerinden, cirolarından biz pay alırız. Bu bütçelerden binde bir alsa yeter. O zaman belediye belediye olur. Yerel yönetimler güçlü olmadığı taktirde bu şehirler kalkınmaz.C.B- Kentin bütçesinin olmayışı turizm ve Antalya’nın gelişmesi ile ekonomisinde ciddi olumsuzluklar yaratıyor değil mi Başkanım?Davut ÇETİN : Berlin Müzesi’nde Bergama Zeus Sunağı var. Adam ülkemizden çalmış, götürüp oraya kurmuş, yılda 12 milyon kişi ziyaret ediyor. Geri almak için uğraşıyorlar, gelmiyor. Tamamen Türkiye’den çalınmış; İran’dan çalınmış, Yunanistan’dan çalınmış eserleri götürmüşler oraya… Burada biz eserlerimizi tanıtamıyoruz. Oraya götürülenden çok daha fazlası var bizde. Şurada Kekova Batık Kent var, Kekova’yı anlatamıyoruz. Benim üzüldüklerimden biri Termessos’tur. Başlı başına tarihtir, Termessos’a kaç kişi götürüyoruz? İşte bu dönüyor geliyor bütçeye. Bu şehrin ciddi bir bütçesi olacak, operatörler bu sorumluluğu görecek, oteller zaten çıkmasın ister dışarıya ama, operatörlerimizin de bu programları yaparak, şehre biraz tanıtım katkısı vermeleri lazım. Şimdi yeni yeni gelişen bir şey var, şehir içi turizmi gelişti. İçeride biraz daha apartlar, biraz daha günübirlik tesisler çoğalıyor. Şehre biraz daha turist girmeye başladı. Geçen sene mesela Kaleiçi’ndeki ve şehir içindeki turist sayısı eksiye göre çok daha fazlaydı. Şehiriçi turizmini biraz daha geliştirseniz çok daha iyi olacak. Ama şehirde turistlere ne göstereceksiniz diye düşünmeden edemiyor insan. Bu kadar kötü yapılaşmayı mı göstereceğiz?